Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

BAŞBAĞLAR

Önce Sivas, arkasından Başbağlar… Sivas'ı herkes bilir de, nedense Başbağları kimse bilmez. İkiyüzlü dünya... Bu ülke üzerinde hiç bitmedi ki proje… Aslında bunda bir anormallik de yok. Düşman doğal olarak vazifesini yapacak... Şuç; alet olan da… Türkiye’nin yumuşak karınlarından birisini eşelemek deşelemek istediler Sivas’ta, Erzincan’da; alevi-sünni… Geçmişte başka örnekleri de yok değil hani… O günkü yerel bir gazetenin haberiyle; müslüman mahallesinde salyangoz satmak üzere bir kısım ‘aydın’ “orada” bir araya gelmişti; kimisi bilerek, kimisi alet olarak… Öyle ya; bu ülkenin alevilik denice ilk akla gelen ili Tunceli ise, ikincisi Sivas, üçüncüsü de Erzincan’dır. 1980 öncesi zaten politize edilmiş alevi nüfus sol örgütlere ihale edilmişken, karşısına yine hassasiyet sinir uçlarına dokunularak bu ülkenin evlatları çıkarılmıştı; başka gerekçeyle ve yine eline silah verilerek…   PKK adı da kullanılmak suretiyle günah keçisi bulunmuş, olay olağan şüpheliye profesyonel bir şekilde mal edilmişti. Oysa PKK olayın kendi eylemleri olmadığını defalarca açıkladı. İşi organize eden ise bambaşkaydı elbette… Diğer laboratuvar canavarı olan PKK’nın da planlayıcısı azmettiricisi… Aslında bu ilk eylemi filan da değil… Toplumda derin yaralar oluşturmak üzere temsil kabiliyeti olan birçok kişi bu örgütün hedefi olmuştur. Bir kaçını hatırlayalım isterseniz. Metin YÜKSEL, Abdi İPEKÇİ, Gün SAZAK, Uğur MUMCU, Çetin EMEÇ, Bahriye ÜÇOK, Muammer AKSOY, Eşref BİTLİS, Ahmet Taner KIŞLALI, Hrant DİNK... Turgut ÖZAL'ın ve Muhsin YAZICIOĞLU'nun ölümleri de şüpheli... Bunlardan hiçbirisi de "aydınlatılamadı". Daha doğrusu aydınlatıldı da kamuoyu ile paylaşılmadı.   O gün Türkiye’de kontrgerilla olarak isimlendirilen NATO artığı bu örgüt, misyonunu süreç içerisinde bugün FETÖ olarak isimlendirdiğimiz örgüte devretmiş gözüküyor. 1990’lı yıllarda komünizmin çökmesiyle aslında tasfiye edilmesi gereken NATO, oluşturulan yeni dünya düzeni konseptine uygun yapılanmaya ihtiyaç hti. Komünizm tehlikesi için oluşturulan ve doğu blokunun çökmesiyle işsiz kalan kontrgerilla ise bir süre devletin (af edersiniz) pis işlerinde kullanıldı. Susurluk kazası tasfiye sürecinin de miladı olmuştur. Tasfiye edilen kontrgerillanın bıraktığı boşluğu doldurmak üzere; iktidarların ensesinde, onlara nefes aldırmayan FETÖ’nün bugün kurucularının iradesine rağmen tasfiye edilişini bu bakımdan da ele almakta yarar vardır. Zira tasfiye edilen basit bir örgüt değil, global güçlerin uzun vadeli emellerini gerçekleştirmek üzere kullandığı “eli-ayağı…” İşte bu yüzden Amerika’nın, Avrupa Birliği’nin, kukla düzenlerin okları üzerimize çevrildi.   Sivas’ta bu tahrikler yapılırken dönemin valisinin harekete geçmemiş olması sadece vali-belediye başkanı arasındaki basit bir küskünlüğe bağlanamaz. Devlette küskünlük olmaz zaten… Bir şehirde onbinlerce insan galeyana getiriliyor-geliyor ama, devletin bundan haberi olmuyor-olamıyorsa ortada bir sorun vardır. Dönemin değişkenlerine bakıldığında bunu anlamak güç değil aslında… Zira MİT iç tehdide yönelmiş CIA’nın bu ülkedeki bir şubesi misyonunda adeta… Ne zaman ki MİT gerçekten ‘milli’ oldu; bütün oklar o gün Türkiye’nin üzerine çevrildi. İsrail bu yüzden Türkiye’nin istihbarat yapılanmasıyla ilgili endişelerini dile getirme küstahlığını yapabildi. FETÖ bu yüzden MİT’i ele geçirmek için çekmediği operasyon kalmadı.   Başbağlar ise, işin ikinci perdesi… Bir yanda; “alevi” kimliği açık olan düşünce-sanat adamları ateşe verilirken, bu büyük projenin diğer ayağı, sünni ve dindar kimliğiyle tanınan ve alevi nüfusla iç içe yaşayan Erzincan’ın Başbağlar köyünün ateşe verilmesi idi. Her nedense koskoca devlette bütün plan icra edilinceye kadar hiç kimsenin haberi olmamıştı katliamdan... Koskoca köy yanıp kül olduktan sonra, ancak sabah ulaşmıştı ‘güvenlik güçleri…’   Belki o an için istedikleri sonucu elde edememiş olabilirler. Ama toplumda aradan geçen neredeyse çeyrek asra rağmen iyileşmeyen, hatta derinleşen bir iz bıraktılar; aydınlar (aleviler) diri diri katledildi diye… Bu bir taktiktir; birinci en iyiyi (iç çatışma) gerçekleştiremezseniz ikinci en iyiyi devreye sokarsınız. FETÖ de aynısını yapmadı mı… 15 Temmuz darbe girişiminde elde edemediği birinci en iyi yerine derhal ikinci en iyiyi devreye koydu; ülkede cemaat yapılanmalarına ilişkin derin bir güvensizlik oluşturarak…
Ekleme Tarihi: 03 Temmuz 2017 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

BAŞBAĞLAR

Önce Sivas, arkasından Başbağlar… Sivas'ı herkes bilir de, nedense Başbağları kimse bilmez. İkiyüzlü dünya... Bu ülke üzerinde hiç bitmedi ki proje… Aslında bunda bir anormallik de yok. Düşman doğal olarak vazifesini yapacak... Şuç; alet olan da… Türkiye’nin yumuşak karınlarından birisini eşelemek deşelemek istediler Sivas’ta, Erzincan’da; alevi-sünni… Geçmişte başka örnekleri de yok değil hani… O günkü yerel bir gazetenin haberiyle; müslüman mahallesinde salyangoz satmak üzere bir kısım ‘aydın’ “orada” bir araya gelmişti; kimisi bilerek, kimisi alet olarak… Öyle ya; bu ülkenin alevilik denice ilk akla gelen ili Tunceli ise, ikincisi Sivas, üçüncüsü de Erzincan’dır. 1980 öncesi zaten politize edilmiş alevi nüfus sol örgütlere ihale edilmişken, karşısına yine hassasiyet sinir uçlarına dokunularak bu ülkenin evlatları çıkarılmıştı; başka gerekçeyle ve yine eline silah verilerek…

 

PKK adı da kullanılmak suretiyle günah keçisi bulunmuş, olay olağan şüpheliye profesyonel bir şekilde mal edilmişti. Oysa PKK olayın kendi eylemleri olmadığını defalarca açıkladı. İşi organize eden ise bambaşkaydı elbette… Diğer laboratuvar canavarı olan PKK’nın da planlayıcısı azmettiricisi… Aslında bu ilk eylemi filan da değil… Toplumda derin yaralar oluşturmak üzere temsil kabiliyeti olan birçok kişi bu örgütün hedefi olmuştur. Bir kaçını hatırlayalım isterseniz. Metin YÜKSEL, Abdi İPEKÇİ, Gün SAZAK, Uğur MUMCU, Çetin EMEÇ, Bahriye ÜÇOK, Muammer AKSOY, Eşref BİTLİS, Ahmet Taner KIŞLALI, Hrant DİNK... Turgut ÖZAL'ın ve Muhsin YAZICIOĞLU'nun ölümleri de şüpheli... Bunlardan hiçbirisi de "aydınlatılamadı". Daha doğrusu aydınlatıldı da kamuoyu ile paylaşılmadı.

 

O gün Türkiye’de kontrgerilla olarak isimlendirilen NATO artığı bu örgüt, misyonunu süreç içerisinde bugün FETÖ olarak isimlendirdiğimiz örgüte devretmiş gözüküyor. 1990’lı yıllarda komünizmin çökmesiyle aslında tasfiye edilmesi gereken NATO, oluşturulan yeni dünya düzeni konseptine uygun yapılanmaya ihtiyaç hti. Komünizm tehlikesi için oluşturulan ve doğu blokunun çökmesiyle işsiz kalan kontrgerilla ise bir süre devletin (af edersiniz) pis işlerinde kullanıldı. Susurluk kazası tasfiye sürecinin de miladı olmuştur. Tasfiye edilen kontrgerillanın bıraktığı boşluğu doldurmak üzere; iktidarların ensesinde, onlara nefes aldırmayan FETÖ’nün bugün kurucularının iradesine rağmen tasfiye edilişini bu bakımdan da ele almakta yarar vardır. Zira tasfiye edilen basit bir örgüt değil, global güçlerin uzun vadeli emellerini gerçekleştirmek üzere kullandığı “eli-ayağı…” İşte bu yüzden Amerika’nın, Avrupa Birliği’nin, kukla düzenlerin okları üzerimize çevrildi.

 

Sivas’ta bu tahrikler yapılırken dönemin valisinin harekete geçmemiş olması sadece vali-belediye başkanı arasındaki basit bir küskünlüğe bağlanamaz. Devlette küskünlük olmaz zaten… Bir şehirde onbinlerce insan galeyana getiriliyor-geliyor ama, devletin bundan haberi olmuyor-olamıyorsa ortada bir sorun vardır. Dönemin değişkenlerine bakıldığında bunu anlamak güç değil aslında… Zira MİT iç tehdide yönelmiş CIA’nın bu ülkedeki bir şubesi misyonunda adeta… Ne zaman ki MİT gerçekten ‘milli’ oldu; bütün oklar o gün Türkiye’nin üzerine çevrildi. İsrail bu yüzden Türkiye’nin istihbarat yapılanmasıyla ilgili endişelerini dile getirme küstahlığını yapabildi. FETÖ bu yüzden MİT’i ele geçirmek için çekmediği operasyon kalmadı.

 

Başbağlar ise, işin ikinci perdesi… Bir yanda; “alevi” kimliği açık olan düşünce-sanat adamları ateşe verilirken, bu büyük projenin diğer ayağı, sünni ve dindar kimliğiyle tanınan ve alevi nüfusla iç içe yaşayan Erzincan’ın Başbağlar köyünün ateşe verilmesi idi. Her nedense koskoca devlette bütün plan icra edilinceye kadar hiç kimsenin haberi olmamıştı katliamdan... Koskoca köy yanıp kül olduktan sonra, ancak sabah ulaşmıştı ‘güvenlik güçleri…’

 

Belki o an için istedikleri sonucu elde edememiş olabilirler. Ama toplumda aradan geçen neredeyse çeyrek asra rağmen iyileşmeyen, hatta derinleşen bir iz bıraktılar; aydınlar (aleviler) diri diri katledildi diye… Bu bir taktiktir; birinci en iyiyi (iç çatışma) gerçekleştiremezseniz ikinci en iyiyi devreye sokarsınız. FETÖ de aynısını yapmadı mı… 15 Temmuz darbe girişiminde elde edemediği birinci en iyi yerine derhal ikinci en iyiyi devreye koydu; ülkede cemaat yapılanmalarına ilişkin derin bir güvensizlik oluşturarak…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.