Türkiye’de İkinci Dünya Savaşı öncesi çeşitli girişimler olmuşsa da bunlar akamete uğratılmıştır. Bunun en çarpıcı örnekleri Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ’ın havacılık çalışmaları ile Nuri Killigil’in kurduğu silah fabrikasıdır. Her üç girişim de yeterli devlet desteğini görememeleri bir yana sabotajlara da maruz kalmışlardır. Vecihi Hürkuş’a uçuş izni ve sertifikası verilmemiş, Nuri Demirağ’ın ürettiği uçaklara ilişkin siparişler yaşanan basit bir kaza gerekçe gösterilerek iptal edilmiş, ihracatına izin verilmemiş, uçuş okulu kapatılmıştır. Nuri Killigil’in başına gelen ise çok daha fecidir. Kafkas İslam Ordusunun komutanı ve Bakü Fatihi Nuri Paşa’nın kurduğu silah fabrikasında ardarda meydana gelen patlamalarla bütün İstanbul’u barut kokusu sarmış, Nuri Paşa’nın cesedi bile bulunamamıştır.
Türkiye İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet tehditleri nedeniyle kendisine, Batının savunma bloku olan NATO içerisinde yer bulmuştur. Bu tarihten sonra iç üretim neredeyse tamamen durmuş, ‘para vermeden’ alınan Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası envanter fazlası ve ikinci el silahları ile yetinilmiştir. İlerleyen zamanda ‘para vermeden alınma’ durumu da sona ermiş, kullanımı NATO amaçlarıyla sınırlı olan bu silahların bakım-onarım ve yedek parça maliyeti zamanda içerisinde bütçeye büyük bir yük de getirmiştir. Nitekim NATO amaçları dışında bir inisiyatif olan Kıbrıs’taki gelişmelere dönük politikalar nedeniyle Türkiye ambargoya da maruz kalmıştır. Türkiye’nin milli silahlara sahip olma politikası da tam bu dönemde karşılık bulmuştur. Bunun somut sonucu Kıbrıs Barış harekatındaki başarıdır.
Bir ülke için felaket denebilecek şeylerin başında güvenliğinin bir başka devlete-güce ihale edilmiş olması olsa gerek… Nitekim Kıbrıs Barış Harekatındaki ‘muhabere’ eksikliği bize bu felaketin ağır bedelini yaşatmıştır. Kocatepe muhribinin kendi uçaklarımızca batırılması sonucu 54 mürettebat şehit olmuş, ağır hasar alan iki gemimiz de görev dışı kalmıştır. NATO’ya ve Amerika’ya güvenilemeyeceği Johnson mektubu ve Kıbrıs çıkartması sonucu maruz kalınan ambargo ile anlaşılmış, yerli ve milli savunma sanayiinin temelleri de bu dönemde atılmıştır.
Bugün devlet savunma kurumu olarak dünyada da adını duyuran, dünya savunma şirketleri arasında kendisine ilk sıralarda yer bulan, ihracat potansiyeli belirgin şekilde artan ASELSAN, HAVELSAN, TUSAŞ-TAİ, TEİ gibi savunma sanayii kurumlarının kuruluşu 1970’li ve 80’li yıllara dayanmaktadır.
Türkiye’nin önemli hamlelerinden birisi de 1980’li yıllarda F-16 savaş uçaklarının üretiminin Türkiye’de yapılmasıdır. Bu uçaklar elbette Amerikan lisansı ile üretilmiştir ama, süreçte yaşanan deneyim Türkiye’nin bugüne yansıyan çok kıymetli kazanımlar elde etmesine yardımcı olmuştur. Nitekim şimdilerde Türkiye bu dönemdeki kazanımların bir sonucu olarak gerek sivil gerekse de askeri havacılık anlamında pek çok yedek parçayı üretebilecek kapasiteyi yakalamıştır.
Türkiye sadece yedek parça da üretiyor değildir. Lisansı kendisine ait olan insansız hava araçları ve bu araçlar için motor üretmekle kalmamış, helikopter ve füze motorları da üretmiştir. Atak gibi saldırı helikopterleri, Hürkuş gibi eğitim ve hafif saldırı uçakları, Hürjet gibi jet motorlu uçaklar bu deneyimin somut çıktılarıdır. En önemlisi elbette Milli Muharip uçaktır. Büyük bir hızla devam eden bu proje de dahil olmak üzere, motorlarının yerli ve milli üretimi bakımından önemli ilerlemeler sağlanmıştır.
Bu süreçte denizcilik alanında da kayda değer gelişmeler yaşanmıştır. Milgem projesi çerçevesinde önemli ölçüde yerli ve milli olarak üretilen korvetler yanında, yeni nesil denizaltı üretimi, TCG Anadolu gibi uçak ya da insansız hava araçlarının iniş kalkış yapabileceği çarpan etkisi yüksek bölgesel uçak gemisi, projeleri devam eden muhripler (TF 2000) Türkiye’nin gücüne güç katmış ve katacaktır. Bu gücün somut sonucu da 2020 yılındaki mavi vatan çıkışı olmuştur. Nitekim ve Yunanistan, Kıbrıs Rum yanında aralarında başta Fransa olmak üzere, Mısır, İsrail hatta kısmen İtalya’nın varlığına, Amerika’nın da karşı çıkışlarına rağmen Türkiye ilan ettiği mavi vatan sınırları içerisinde sismik aramalarını yapmış, süreç sonunda kimi ülkeler Türkiye ile yakınlaşma gereği hissetmiştir (devam edecek).