Yahudiler-12
Son...
Her şeyi sebep-sonuç ilişkisiyle açıklamak ne gereklidir ne de mümkün... Bugün insanlığı sınırlandıran en önemli şeylerden birisi, belki şaşıracaksınız ama, ‘bilim’dir. Çünkü bilim ‘beş duyu’yu esas alır. Daha doğrusu pozitif bilim insanı beş duyu, yani ‘fizik’ olanla sınırlandırır. Zira bilimsel hayat felsefesi duyabildiği, hissedebildiğini... veri kabul eder. Oysa bir de fizik ötesi olan, matematikle hesaplanamayan yani beş duyuyu aşan hakikatler vardır; bereket mesela... Bunlar ilk etapta akla geldiği şekliyle sadece ‘inançlar’ da değildir. Eğer bu büyük duvarı aşabilirseniz; o da size açılacaktır. Nitekim çıkmaza giren seküler insan artık altıncı hisse de inanmaya başladı ama, bu haliyle o da bir başka çıkmaz. Şimdi gelelim asıl konumuza...
Artık kanıksanmış olsa da, bünyesinde geleceğe dönük çok şeye gebe olan Gazze’deki meş’um saldırı bütün hızıyla da devam ediyor. Şimdilerde konuşulan İsrail’in Refah kentine saldırıp saldırmayacağı... Görünüşe bakılırsa da ‘kararlı’ gözüküyor kendisi bakımından ama, gün doğmadan nelerin doğduğunu geçen dört buçuk aylık sürede siyonist saldırgan da, arkasındakiler de gördü.
Doğrusu Cumhurbaşkanının Mısır ziyaretinin konu bağlantılı ve ezber bozan türden olduğu kanaatindeyim. Geçmişle ilişkilendirildiğinde eleştirilebilir elbette... Ama bir de şöyle düşünmek gerekmez mi... Aranızda problem olan bir kardeşiniz (Mısır halkı elbette kardeşimizdir) nedeniyle her ikimizin de kardeşi olan üçüncü bir taraf (Gazze) soykırımla karşı karşıya iken, ihtilafı bir kenara bırakıp güç birliğine gitmek zayıflık değil güçlülük emaresi değil midir...
7 Ekim’den bu yana birçok ezberi, en önemlisi ‘façası’ ve ‘dengesi’ bozulan İsrail bu durumu görmezlikten gelebilir mi hiç... Türkiye’nin bu ülkeye İha-Siha satışı da gündemde malum... Elbette Libya’daki dengeler de hesaba katılmıştır. Nitekim aralarında Mısır’ın-İran’ın da olduğu Türkiye ile savaşa sokacak pek çok senaryo geçmişte bu türden diplomatik ataklarla alt edilerek bozguncuların bölgedeki planları çökertildi.
Uluslararası ilişkiler maalesef kimi zaman birçok kanlı eli sıkmayı da gerektirmektedir. Nitekim Putin’in eli de kanlıdır, her düzeyde Amerikan yetkililerinin de... Sisi de öyle... Ama işte kendi ülkesinde bir realite işte... Bu yüzden yok sayamıyor, kimi zaman bağrınıza taş bağlamak zorunda kalabiliyorsunuz. ‘Güneşin’ (tanrının) oğlu* Hirohito hangi şartlarda imza atmıştı İkinci Dünya savaşı sonrası barışa... Bu yüzden oturduğunuz yerden eleştiri yaparken muhatapların nelerle yüz yüze olduğu konusunda empati kurmakta, konuyu zamana bırakmakta yarar vardır. Gerisi sığ bir muhalefet olmanın ötesine geçemez.
Belki de temel kaynaklarda âhir zaman için öngörülen olayların başlangıcı olanlar... Zira gelişmeler birkaç yüz yıllık ezberleri bozuyor. Küresel çapta planlanmış girişimler darbecilerin elinde patlıyor mesela... Hiçbir kural tanımayan siyonist, rahatlıkla at oynattığı Türkiye’den dünya kamuoyu önünde özür dilemek zorunda kalıyor. ABD’nin yine eskiden kolaylıkla ikna ettiği hatta talimat verdiği Türkiye, artık ‘zorlu bir partner!...’ Nitekim ihtiyaçları nedeniyle şimdilerde büyükelçileri vasıtasıyla Türkiye’ye methiyeler düzüyorlar, Türkiye’den savunma sanayii ürünü almak istiyor ya da F-16 gibi kritik konularda geri adım atmak zorunda kalıyorlar. Zamana bırakmak dediğimiz şey işte böyle bir şey...
Her devletin tarihinde "fetret dönemi" olmuştur. Bu fetret dönemi sadece de devletlere dönük değildir. Kimi zaman medeniyetler de fetret yaşar. Son üçyüz yıldır revaç bulmuş olan Batı merkezli medeniyet (!) değerlerinin düşüşe geçtiğini artık kendileri de görüyor. Bu medeniyet son büyük hamlesinde komünizmi alt etmiş olsa da ‘tek kutuplu’ dünya hayalleri kurarken; Çin’in önlenemez yükselişiyle karşı karşıya kalmıştır. Dinsizin hakkından imansız gelmektedir bir başka deyişle... Ekonomik dengeler de değişmiştir. Amerika hala en büyük ekonomidir ama Asya’da Çin, Hindistan, Japonya, Endonezya gibi ülkeler, Güney Amerika’da Brezilya, bölgemizde ise Türkiye, İran gibi ülkelerin dünya GSYH’ye katkıları sürekli artmaktadır.
Kaçınılmaz ‘SON’ başlamıştır bir başka deyişle... Biz de bu yazımızla konuyu ‘son’landıralım. Selametle ve ‘uyanık kalın.
* Japonlar güneşi tanrı, imparatoru da tanrının oğlu olduğuna inanırlar