Farklı dönemlerde dünyada etkin olan çeşitli medeniyetler olmuştur. Aslında çok sayıda millet olmasına rağmen bir o kadar medeniyet yoktur. Geçmişte Roma, Pers, Habeş gibi medeniyetler yanında; Çin, Bizans, İslam, Hint, İran, Rus… gibi kimisi eski ve kadim, kimisi de nisbi olarak yeni medeniyetler vardır. Aslında medeniyet köklü ve eski olmayı gerektirir. Hali hazırdaki dominant güç ise Batı medeniyetidir ama aslında o kadar da eski değildir.
Batı medeniyeti daha çok son birkaç yüzyılda bilimsel gelişmelerinin merkezi olması ve bu sayede insanların hayatlarını önemli ölçüde kolaylaştırması ile bilinir. Bu doğrudur. Ama batı deyince anlaşılan şey, ABD ve Avrupa’dır. ABD 1787’de kurulmuş, hiç de köklü olmayan, hatta İnka ve Aztekler başta olmak üzere dünyada pek çok medeniyeti Moğollar gibi yok eden devletin adıdır. Şüphesiz Avrupa ile birlikte düşünüldüğünde bu tarih çok gerilere götürülebilir. Diğer önemli bir güç Rusya ise 1500’lü yıllarda tarih sahnesinde bile yoktu. Rusyanın güçlü bir şekilde tarih sahnesine çıkması, bizim “Deli” onların da “Büyük” dedikleri Petro dönemine rastlar. Çin ise en kadim medeniyetlerden birisidir.
Batı medeniyetinin baskın özelliği, güç merkezli olmasıdır. Batı bilimsel keşifleri gücünü pekiştirmek ve dünya hâkimiyeti sağlamak için kullanmıştır. Gözünün kestirdiği bütün yerleri sömürgeleştirerek buralara yaşayan insanları köleleştirmiştir. 1700’lü yıllarda aydınlanma çağı ile İngiltere’de başlayan süreç, yine batı medeniyeti içerisinde yer alan Almanya’nın dünyaya hakim olmaya dönük iki başarısız hamlesiyle (Birinci ve İkinci Dünya Savaşları) şekillenmiştir. Şüphesiz lokomotif ABD ve AB’dir. Batı dünyası içerisinde değerlendirilmeyen ancak aynı müstemlekeci refleksle hamle yapan Japonya ise II. Dünya Savaşında durdurulmakla birlikte temel argümanları açısından batı medeniyeti içerisinde yer alır.
1917’de Sovyet devrimi ile Rusya kendisini daha belirgin bir şekilde hissettirmiş, özellikle II. Dünya Savaşından sonra 1949’da Çin’de yapılan komünist devrimle güçlenerek Batı’ya bir denge unsuru olmuşsa da, 1991’de SSCB’nin dağılması ile Batı tekrar ve tartışmasız bir şekilde üstün hale gelmiştir. Bugün o da yine Japonya gibi temel argümanları itibariyle batı medeniyeti içerisindedir.
Şimdilerde Batı’yı zorlayan tek devlet Çin’dir. 1991’de komünizmin yıkılsa da, daha önceden (1978’de) dönüşüm başlatan Çin, özellikle 2000’li yıllarda başdöndürücü ekonomik performans göstermiştir. Şimdilerde kara kara düşünen ABD ne yapsa Çin’i durduramamaktadır. Adeta ekonomik olarak dünyayı işgal eden Çin’i ekonomi politikalarıyla, özellikle de bu ülkeyi Dünya Ticaret Örgütüne kabul ederek kontrol altında tutmaya çalışsa da, dünya Çin ekonomisinin hangi tarihte ABD ekonomisini geri bırakacağını tahminle meşguldür.
Herşeye rağmen dünyanın güç merkezi hali hazırda ABD merkezli Batı medeniyetidir. Batı medeniyeti insanlığa ağır bedeller ödetmesine rağmen, insanlığın birikimini yine insanlığın refahına sunmada önemli katkıları olmuştur. Bilimsel keşiflerle, insanların hayatlarını kolaylaştırmada önemli bu katkıları sağlamışsa da, bu gücünü diğer medeniyetleri itibarsızlaştırma amaçlı da kullanmıştır. Adeta Moğolların yüzyılların birikimi medeniyetleri, sahip oldukları askeri güçle bir anda yok etmesi gibi, ABD’nin başını çektiği Batı ise bunu “küreselleşme” adı altında zamana yayarak başarmıştır.
Bir medeniyetin hakimiyet sağlaması bütün dinamikleriyle birlikte olmaktadır. Bugün insanların batılı gibi giyinmesi, batılı gibi düşünmesi, benzer şeylerden mutlu olması ya da benzer şeylere üzülmesi ve bütün bunların orijininin de batı medeniyeti olmasının asıl nedeni, hakim güçlerin bu gayretidir. İngilizce diye ortak bir dünya dili yoktur aslında… Ama, her birimiz bu dili öğrenmek için hayatımızın ve bütçemizin önemli bir kısmını ayırıyoruz. Oysa İngilizce daha birkaç yüz yıl önce Büyük Britanya adasında, o da bir kısmında konuşulan bir dil idi. Eğer adaya İngiliz kökenliler değil de İrlandalılar ya da İskoçlar hakim olsaydı şimdilerde İngilizce diye bir dil olmazdı muhtemelen… İngilizler hakim olduğu için İskoç dili ya da İrlanda dilinin bugün olmadığı gibi. Aynı şeyi Fransa Afrika’da yaptı ve bugün pek çok Afrika ülkesinin resmi dili bile Fransızca.
Bugün yaşam felsefesi yanında, hukuku, ahlakı, sanatı, sporu, bilimi, ekonomisi… bütün parametreleriyle insanlığın hayatına tahakküm eden batı medeniyeti, insanlığın ortak mirası olan bilimsel keşifleri diğer medeniyetlerini yok etme aracı olarak kullanıyor. Sigaranın insanı yavaş yavaş ve zamana yayılmış bir şekilde öldürdüğü gibi saman altından su yürüterek, tereyağından kıl çeker gibi yapıyor bunu… Standart insanın bile batılı insan modeli olduğu insanların bilinç altına yerleştirildi. Örneğin şalvarlı-poşulu ve pos bıyıklı bir bilim adamı düşünebilir misiniz? Oysa şalvar ya da poşu, düşünmeye engel değildir ki… Başörtüsünün olmadığı gibi…
Elbette bu kadar hakimiyet zorla sağlanamaz. Batı medeniyeti önce askeri güç kullanarak hakimiyet sağlamışsa da, bu süreyi kaynakları ana ülkelerine aktarma ve insanları köleleştirme yanında sömürgeleştirdikleri bölgelerdeki insanları kendilerine bağımlı hale getirerek hakimiyetinin süresini uzatmıştır. Altın çağını ise günümüzde yaşamaktadır. Zira terk ettikleri bölgelerde yerlerine yerleştirdikleri adamları ağızlarına sürülen bir parmak bal karşılığı onlar için ölümüne mücadele ediyor. Elbette batı medeniyetinin temsilcisi ABD istese de bunu silah zoruyla yapamaz. Irak’ta olduğu gibi ara-sıra te’dip için kuvvet kullansa da bunun devrinin geçtiğini çok geçmeden anlıyor. Şimdilerde içerdeki işbirlikçileri kullanmayı tercih ediyor. Yüzlerce yıl devam eden çalışmalar bugün meyvesini vermiştir. Batı medeniyeti sadece durumu yönetiyor. Zaman zaman kafa tutanlar olursa da onların icabına bakıyor.
Bireylerin de devletlerin de kendilerini yenilemeleri şarttır. Kendini yenileyememek, toplum ve dünyanın dinamiklerini keşfedememek yok olmanın başlangıcıdır. Terk edilecektir. Yeninin ise kuşatıcı olmaya, kendisini şartlara göre dizayn etmeye talip olması gerekir. Bunun süreklilik arz etmemesi aynı sonucu doğuracaktır. Zira doğa boşluk kabul etmez. Boş olan yer illaki doldurulur. Elbette bütün bunlar ümitsiz olmamızı gerektirmez. İslam medeniyeti zengin bir birikim ve potansiyele sahiptir. Varolan başarı kodları keşfedilmeyi ve ihya edilmeyi beklemektedir.
Yaşadığımız dönem, çoğu farkında olmasa da bir fetret dönemidir. Bu, İslam medeniyetinin ilk değil ama en uzun yaşadığı fetret dönemidir. 1200’lü yıllarda bir taraftan Moğol saldırıları, bir taraftan da Haçlı seferleriyle dağılan İslam dünyası tekrar gücünü birleştirerek bilimsel olarak geçmişteki kadar olmasa da dünyaya medeniyet ihraç etmeye devam etmiştir. Moğol ve Haçlı seferleri esnasında İslam dünyası öylesine bir ümitsizliğe kapılmıştı ki, Allah’ın bu dine bu kadar ömür biçtiğini düşünenler bile olmuştu. İslam dünyasındaki sıkıntılar aydınlığın da habercisi. Zira gecenin en karanlık da, en soğuk da zamanı sabaha-aydınlığa en yakın zamanıdır.