Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

ÇÖKEN SIFIR SORUN POLİTİKASI

Ahmet Davutoğlu’nun önce danışmanlığında, sonra da dışişleri bakanlığında Türkiye, komşularla sıfır sorun politikasını etkin olarak hayata geçirmek üzere ezber bozan pek çok adım attı. Rumlarla, Ermenilerle, İran'la, Suriye ile, Kuzey Irak Kürt Yönetimi ile ilişkilerde geçmişle kıyaslanamayacak gelişmelere şahit olduk. Suriye ile neredeyse tek devlet gibiydik. Sınırlar açılmış, gidiş-gelişler gündelik olmuş, parlamentolar ortak toplantılar yapmış, ortak barajlar inşa edilmiş, ortak dostluk maçları yapılmıştı.   Türkiye her şeye rağmen, yalnızlaştırılmış İran’ın yanında yer almış, barışçıl nükleer çalışmalarını desteklemiş, ona arka çıkmıştı. Sosyalist Lula Dasilva'nın önderliğindeki Brezilya ve İran'la birlikte, BM'de ezber bozan adımlar atmıştı Türkiye... 10 yıllar sonra BM Güvenlik Konseyi üyeliği de, kazanılan diğer bir dış politika başarısı idi. Biz de İranlıların öcü olmadığını, ne kadar da köklü bir medeniyetleri olduğunu, aslında İran halkının bizleri çok sevdiğini farketmiştik. Fark ettiğimiz diğer bir şey ise, İran halkının neredeyse yarısının Türk, bilinenin aksine üçte birinden daha fazlasının Şii olmadığı gerçeği idi. Kısaca Türkiye yürüttüğü sıcak politikalarla görünmeyen Berlin Duvarını yıkmıştı.   Ermenistan'la ilişkiler Azerbaycan’ı küstürecek noktaya gelmişti. Protokoller imzalandı, karşılıklı jestler yapıldı, Cumhurbaşkanları her iki ülkedeki bütün tepkilere rağmen, bir spor karşılaşması nedeni ile birbirlerini ziyaret ettiler. Azerbaycan yönetimi Türkiye'ye karşı resmi adım bile atmıştı. Türk camisini kapatmış Türkiye’nin sorunlu olduğu İsrail’le silah alımını da içeren işbirliğine gitmişti. Aslında Türkiye'nin planı, ambargoyu kaldırma karşılığı Ermenistan'ın Türkiye sınırını resmen tanıması ve böylece önce Türkiye ile sonra da Azerbaycan ile kalıcı bir barış ortamını sağlamaya dönüktü.   Şüphesiz diğer komşu ülkelerle olan sorunların da üzerine cesaretle gidildi. Bir taraftan da bölgenin celladı İsrail sıkıştırılıyordu. Ne yapacağını şaşıran İsrail sonunda yardım gemisine saldırdı ve ipler koptu. Saldırdı ama Türkiye'nin burnunu yere sürtmesine mani olamadı. Türkiye'yi tekrar kazanmak için tükürüğünü çoktan yalamış, dünya kamuoyu önünde Türkiye'nin özür dâhil bütün şartlarını kabul etmişti. Kuzey Irak’ta sürdürülen politikalarda da köklü değişikliğe gidilmiş, bölgeye fiilen hâkim olan Kürt yönetimi muhatap alınmış, diplomatik ve ticari ilişkiler tavan yapmıştı. Türkiye bölgesel politikalarda Kürt yönetimi ile neredeyse müttefik olmuştu. Anlaşmalar birbirini takip ediyor, bölge ticari olarak neredeyse Türkiye'nin kontrolüne geçmiş ve Irak yönetiminin Şii-faşizan politikalarına karşı Türkiye bir garantör ülke olmuştu yine fiilen...   Ve çözüm süreci; içerideki en önemli sorunda da ezber bozan adımlar atılmış, kangren olmuş sorunun çözümü için neşter kararlılıkla vurulmuştu. İçerdeki hainlerin yapılan görüşmeleri sızdırmaları da zarar engelleyememişti süreci... Zira tüm Türkiye halkı ve hatta asker 30 yıldır devam eden ve Türkiye'nin ayağına bağ olan bu sorunu çözmek istiyordu. Artık kafasına göre hareket etmeyen edemeyen asker de ezber bozdu ve hükümetin talimatıyla operasyonları durdurdu.   Defalarca provokasyonlar yapıldı, ama hepsi ustalıkla aşıldı. Zira cin şişeden çıkmış, surda gedik açılmıştı. Bölge halkı barışın tadını hmişti. İçeride ve dışarıda savaş tamtamcıları artık itibar görmüyordu. Sorunu geçmişe döndürmeye dönük iki büyük provokasyon maliyeti olsa da atlatılmıştı: Gezi ve 17 Aralık... Düşmanın boş durması düşünülemezdi doğal olarak... Küt diye kimsenin adını-sanını duymadığı IŞİD denen paravan örgütü sınırımıza dayadılar. Türkiye paravan örgütün kendi üzerine salınmayacağından da emin değildi doğrusu...   Maalesef Türkiye'nin ilk başta dizayn ettiği ‘komşularla sıfır sorun politikası ’iflas etmişti. Suriye politikası da öyle… Davutoğlu’nun belki de öngöremediği en önemli şey buydu. Biraz dirense de muhaliflerin, batı ülkelerinin de desteğiyle çok geçmeden Şama gireceği üzerine inşa edilmişti politikalar belli ki... Böylece Türkiye bölgedeki etkinliğini artıracak ve dünya devleti olma yolunda dev bir adım atacaktı. Ama heyhaat... Böyle bir planı bölge ülkelerinin ve global oyuncuların görmemesi söz konusu olamazdı. Açık ya da üstü örtülü Suriye yönetimine destek veriyorlardı bu güçler... Rusya, İran, ABD, Fransa, Çin.... ve hatta İsrail... Türkiye yine yedi düvelle karşı karşıya gelmişti.   Komşularla sıfır sorun politikasının hala devam ettiğini savunan yoktur herhalde... Provokasyonlarla çözüm sürecini de baltaladılar. Türkiye bu sefer bölge insanının da desteğini arkasına alarak çok güçlü bir hamle ile PKK’yı ülke içerisinde neredeyse marjinalleştirdi. Şimdilerde Suriye ve Irak savaşından öğrendiği yöntemlerle zarar vermeye çalışıyor. Zira karşısına çıkacak ne gücü ne de cesareti var. Fakat global güçlerin Türkiye üzerindeki oyunlarının ardı-arkası bitmedi elbette; DAEŞ, YPG, PKK, radikal sol fraksiyonlar ve elbette FETÖ…   Bu saatten sonra Türkiye herhangi bir şekilde eski Türkiye olmaz ama "iç savaşın" tekrar başlatılmasının başarılabilmesi ihtimali, Türkiye için en kötü, Türkiye düşmanları için en iyi senaryo olurdu. Ama çok şükür ki bunu başaramadılar. Su uyusa bile bizim uyumamamız lazım…
Ekleme Tarihi: 10 Ekim 2016 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

ÇÖKEN SIFIR SORUN POLİTİKASI

Ahmet Davutoğlu’nun önce danışmanlığında, sonra da dışişleri bakanlığında Türkiye, komşularla sıfır sorun politikasını etkin olarak hayata geçirmek üzere ezber bozan pek çok adım attı. Rumlarla, Ermenilerle, İran'la, Suriye ile, Kuzey Irak Kürt Yönetimi ile ilişkilerde geçmişle kıyaslanamayacak gelişmelere şahit olduk. Suriye ile neredeyse tek devlet gibiydik. Sınırlar açılmış, gidiş-gelişler gündelik olmuş, parlamentolar ortak toplantılar yapmış, ortak barajlar inşa edilmiş, ortak dostluk maçları yapılmıştı.

 

Türkiye her şeye rağmen, yalnızlaştırılmış İran’ın yanında yer almış, barışçıl nükleer çalışmalarını desteklemiş, ona arka çıkmıştı. Sosyalist Lula Dasilva'nın önderliğindeki Brezilya ve İran'la birlikte, BM'de ezber bozan adımlar atmıştı Türkiye... 10 yıllar sonra BM Güvenlik Konseyi üyeliği de, kazanılan diğer bir dış politika başarısı idi. Biz de İranlıların öcü olmadığını, ne kadar da köklü bir medeniyetleri olduğunu, aslında İran halkının bizleri çok sevdiğini farketmiştik. Fark ettiğimiz diğer bir şey ise, İran halkının neredeyse yarısının Türk, bilinenin aksine üçte birinden daha fazlasının Şii olmadığı gerçeği idi. Kısaca Türkiye yürüttüğü sıcak politikalarla görünmeyen Berlin Duvarını yıkmıştı.

 

Ermenistan'la ilişkiler Azerbaycan’ı küstürecek noktaya gelmişti. Protokoller imzalandı, karşılıklı jestler yapıldı, Cumhurbaşkanları her iki ülkedeki bütün tepkilere rağmen, bir spor karşılaşması nedeni ile birbirlerini ziyaret ettiler. Azerbaycan yönetimi Türkiye'ye karşı resmi adım bile atmıştı. Türk camisini kapatmış Türkiye’nin sorunlu olduğu İsrail’le silah alımını da içeren işbirliğine gitmişti. Aslında Türkiye'nin planı, ambargoyu kaldırma karşılığı Ermenistan'ın Türkiye sınırını resmen tanıması ve böylece önce Türkiye ile sonra da Azerbaycan ile kalıcı bir barış ortamını sağlamaya dönüktü.

 

Şüphesiz diğer komşu ülkelerle olan sorunların da üzerine cesaretle gidildi. Bir taraftan da bölgenin celladı İsrail sıkıştırılıyordu. Ne yapacağını şaşıran İsrail sonunda yardım gemisine saldırdı ve ipler koptu. Saldırdı ama Türkiye'nin burnunu yere sürtmesine mani olamadı. Türkiye'yi tekrar kazanmak için tükürüğünü çoktan yalamış, dünya kamuoyu önünde Türkiye'nin özür dâhil bütün şartlarını kabul etmişti.

Kuzey Irak’ta sürdürülen politikalarda da köklü değişikliğe gidilmiş, bölgeye fiilen hâkim olan Kürt yönetimi muhatap alınmış, diplomatik ve ticari ilişkiler tavan yapmıştı. Türkiye bölgesel politikalarda Kürt yönetimi ile neredeyse müttefik olmuştu. Anlaşmalar birbirini takip ediyor, bölge ticari olarak neredeyse Türkiye'nin kontrolüne geçmiş ve Irak yönetiminin Şii-faşizan politikalarına karşı Türkiye bir garantör ülke olmuştu yine fiilen...

 

Ve çözüm süreci; içerideki en önemli sorunda da ezber bozan adımlar atılmış, kangren olmuş sorunun çözümü için neşter kararlılıkla vurulmuştu. İçerdeki hainlerin yapılan görüşmeleri sızdırmaları da zarar engelleyememişti süreci... Zira tüm Türkiye halkı ve hatta asker 30 yıldır devam eden ve Türkiye'nin ayağına bağ olan bu sorunu çözmek istiyordu. Artık kafasına göre hareket etmeyen edemeyen asker de ezber bozdu ve hükümetin talimatıyla operasyonları durdurdu.

 

Defalarca provokasyonlar yapıldı, ama hepsi ustalıkla aşıldı. Zira cin şişeden çıkmış, surda gedik açılmıştı. Bölge halkı barışın tadını hmişti. İçeride ve dışarıda savaş tamtamcıları artık itibar görmüyordu. Sorunu geçmişe döndürmeye dönük iki büyük provokasyon maliyeti olsa da atlatılmıştı: Gezi ve 17 Aralık... Düşmanın boş durması düşünülemezdi doğal olarak... Küt diye kimsenin adını-sanını duymadığı IŞİD denen paravan örgütü sınırımıza dayadılar. Türkiye paravan örgütün kendi üzerine salınmayacağından da emin değildi doğrusu...

 

Maalesef Türkiye'nin ilk başta dizayn ettiği ‘komşularla sıfır sorun politikası ’iflas etmişti. Suriye politikası da öyle… Davutoğlu’nun belki de öngöremediği en önemli şey buydu. Biraz dirense de muhaliflerin, batı ülkelerinin de desteğiyle çok geçmeden Şama gireceği üzerine inşa edilmişti politikalar belli ki... Böylece Türkiye bölgedeki etkinliğini artıracak ve dünya devleti olma yolunda dev bir adım atacaktı. Ama heyhaat... Böyle bir planı bölge ülkelerinin ve global oyuncuların görmemesi söz konusu olamazdı. Açık ya da üstü örtülü Suriye yönetimine destek veriyorlardı bu güçler... Rusya, İran, ABD, Fransa, Çin.... ve hatta İsrail... Türkiye yine yedi düvelle karşı karşıya gelmişti.

 

Komşularla sıfır sorun politikasının hala devam ettiğini savunan yoktur herhalde... Provokasyonlarla çözüm sürecini de baltaladılar. Türkiye bu sefer bölge insanının da desteğini arkasına alarak çok güçlü bir hamle ile PKK’yı ülke içerisinde neredeyse marjinalleştirdi. Şimdilerde Suriye ve Irak savaşından öğrendiği yöntemlerle zarar vermeye çalışıyor. Zira karşısına çıkacak ne gücü ne de cesareti var. Fakat global güçlerin Türkiye üzerindeki oyunlarının ardı-arkası bitmedi elbette; DAEŞ, YPG, PKK, radikal sol fraksiyonlar ve elbette FETÖ…

 

Bu saatten sonra Türkiye herhangi bir şekilde eski Türkiye olmaz ama "iç savaşın" tekrar başlatılmasının başarılabilmesi ihtimali, Türkiye için en kötü, Türkiye düşmanları için en iyi senaryo olurdu. Ama çok şükür ki bunu başaramadılar. Su uyusa bile bizim uyumamamız lazım…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.