Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

Kapitalizmin Yok Etmekte Olduğu Aile

Büyük ve misyonlu devletler günlük değil uzun vadeli planlamalar yaparlar. Bugün kurumsallaştığını düşündüğümüz ve esasen kapitalist sistemin egemen olduğu devletlerde bu planlamanın ekonomik, siyasi ve askeri ayağı varsa da en önemli ve insana ve topluma dair ayağı olan sosyal ayağı son derece ihmal edilmiştir. Bundan kasdım elbette bireysel özgürlükler ve sosyal devlet değildir. Daha açıkçası; sosyal ayağın sadece, o da dar anlamda ‘refah artışı’ ile sağlandığı-sağlanacağı yanılsaması söz konusudur.   Kapitalizm insanları özgürlük adına bireyselleştirmiş, çerçevesini kendisinin çizdiği bu özgürlükler kutsanmıştır. Bu yaklaşımla bütün din ve felsefelerde kabul gören aile müessesesi özgürlükler adına ikinci plana itilmiştir. Bunun hard versiyonu olan ruhsuz sosyalizm bir utanç abidesi ve insanlığa ihanet sembolü olarak tarihin derinliklerinde yok olup gitmiştir. Soft versiyon ise biraz daha akıllıdır ve bir sorun olduğunu varsayımından hareketle bu sorunun teşhisi ile meşguldür. Bir başka deyişle bir şeylerin yanlış gittiği fark edilmiş, ancak henüz problem ortaya konabilmiş ve reçete sunulabilmiş değildir.   Şüphesiz kapitalist sistem seküler felsefenin bir ürünüdür. Kapitalizmdeki daha fazla ve sadece kendisi için kazanma dürtüsü toplumun harcı olan aileyi ikinci plana itmiştir. Oysa aile demek fedakârlık demektir, çocuklar için yaşamak demektir, bölüşmek demektir. Kapitalist felsefede bunların hiçbirisinin karşılığı yoktur. İnsanlar evlenmekten bile kaçınmaktadırlar. Zira evlilik kadın için çocuk, dolayısıyla ayak bağı demektir. Erkek için de eş öyle… Bu yüzden nüfusu azalan, işgücü ithal etmek zorunda kalan, yaşlanan ve yaşlanınca yalnızlaştıran bir sosyal ilişki doğmuştur bu medeniyette…   Doğum oranları son derece düşüktür. Doğumların birçoğu da gayrimeşrudur. Gayri meşru olmasa bile aile mefhumunun zayıflığı nedeniyle anneler de kendilerini çalışmak zorunda htiklerinden çocuklar aile sıcaklığı ve ortamında değil kreşlerde büyütülmektedir. Kimisi de gayri meşru olarak edindiği çocuğa bakamayacağını düşünerek büyütülmesi için devlete teslim etmektedir. Aile mefhumunun hala farkında olmayan batı, nüfus artışına bir çözüm olarak bunu teşvik de etmektedir. Örneğin Almanya’da böyle bir uygulama vardır; siz doğurun bize teslim edin, bir bakar büyütürüz… İnsanı sadece fizyolojik ihtiyaçları ile sınırlandıran kapitalizmin kendisi gibi ruhsuz yani… Oysa aile çocuk için sevgidir ve bunun kreşlerde verilmesi de mümkün değildir. Bu konuda da çaresizdir yani kapitalizm…   Batı toplumlarında, kimi Hristiyan mezhepler hariç, evlilik bir aile müessesesi değil cinsellikle sınırlandırılmış bir çıkar ilişkisine dönüştürülmüştür. Hatta evlilik müessesesi de değişime uğramış, ‘birlikte yaşama’ kültürü gelişmiştir. Bunu aşan ilişki biçimleri (erkek erkeğe evlilik gibi) bile kimi ülkelerde sadece sosyal değil, hukuken de kabul görmüştür.   Aile de, toplum da devlet de fedakârlık ister. Ama kapitalist felsefede ‘fedakârlık’ diye bir anlayışın karşılığı yoktur. Bu yüzden boşanma batıda ‘çantasını alıp gitmekle’ eş anlamlıdır. Bu ilişki biçiminden daha fazla etkilenen de doğal olarak kadınlar ve varsa çocuklardır. Çünkü kadınlar fiziksel olarak daha zayıf, ruhsal olarak daha hassastır. Çocuklar ise ya annesiz ya babasız ya da her ikisinden mahrum olarak büyümektedirler. Bu durum çocukların topluma entegrasyonunu sorunlu hale getirmektedir.   Boşanma sayısının sürekli artması zaman içerisinde toplumsal travmaya dönüşmektedir. Bugün batı bunu fiilen yaşamakta ve geriye döndürmenin çarelerini aramaktadır. Bizim toplumumuzda ise benzer durumların belirginleşmesi kötüye gidişin bir emaresi olarak endişeleri artırmaktadır. “Hiçbir toplum, gelecek nesillerinin niteliğinin azaldığı bir halde, uzun vadede gelişimini devam ettirmeyi; ahlaki, entelektüel, teknolojik ve askeri üstünlüğünü sürdürmeyi hayal dahi edemez.” (tırnak içi alıntıdır)
Ekleme Tarihi: 06 Kasım 2017 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

Kapitalizmin Yok Etmekte Olduğu Aile

Büyük ve misyonlu devletler günlük değil uzun vadeli planlamalar yaparlar. Bugün kurumsallaştığını düşündüğümüz ve esasen kapitalist sistemin egemen olduğu devletlerde bu planlamanın ekonomik, siyasi ve askeri ayağı varsa da en önemli ve insana ve topluma dair ayağı olan sosyal ayağı son derece ihmal edilmiştir. Bundan kasdım elbette bireysel özgürlükler ve sosyal devlet değildir. Daha açıkçası; sosyal ayağın sadece, o da dar anlamda ‘refah artışı’ ile sağlandığı-sağlanacağı yanılsaması söz konusudur.

 

Kapitalizm insanları özgürlük adına bireyselleştirmiş, çerçevesini kendisinin çizdiği bu özgürlükler kutsanmıştır. Bu yaklaşımla bütün din ve felsefelerde kabul gören aile müessesesi özgürlükler adına ikinci plana itilmiştir. Bunun hard versiyonu olan ruhsuz sosyalizm bir utanç abidesi ve insanlığa ihanet sembolü olarak tarihin derinliklerinde yok olup gitmiştir. Soft versiyon ise biraz daha akıllıdır ve bir sorun olduğunu varsayımından hareketle bu sorunun teşhisi ile meşguldür. Bir başka deyişle bir şeylerin yanlış gittiği fark edilmiş, ancak henüz problem ortaya konabilmiş ve reçete sunulabilmiş değildir.

 

Şüphesiz kapitalist sistem seküler felsefenin bir ürünüdür. Kapitalizmdeki daha fazla ve sadece kendisi için kazanma dürtüsü toplumun harcı olan aileyi ikinci plana itmiştir. Oysa aile demek fedakârlık demektir, çocuklar için yaşamak demektir, bölüşmek demektir. Kapitalist felsefede bunların hiçbirisinin karşılığı yoktur. İnsanlar evlenmekten bile kaçınmaktadırlar. Zira evlilik kadın için çocuk, dolayısıyla ayak bağı demektir. Erkek için de eş öyle… Bu yüzden nüfusu azalan, işgücü ithal etmek zorunda kalan, yaşlanan ve yaşlanınca yalnızlaştıran bir sosyal ilişki doğmuştur bu medeniyette…

 

Doğum oranları son derece düşüktür. Doğumların birçoğu da gayrimeşrudur. Gayri meşru olmasa bile aile mefhumunun zayıflığı nedeniyle anneler de kendilerini çalışmak zorunda htiklerinden çocuklar aile sıcaklığı ve ortamında değil kreşlerde büyütülmektedir. Kimisi de gayri meşru olarak edindiği çocuğa bakamayacağını düşünerek büyütülmesi için devlete teslim etmektedir. Aile mefhumunun hala farkında olmayan batı, nüfus artışına bir çözüm olarak bunu teşvik de etmektedir. Örneğin Almanya’da böyle bir uygulama vardır; siz doğurun bize teslim edin, bir bakar büyütürüz… İnsanı sadece fizyolojik ihtiyaçları ile sınırlandıran kapitalizmin kendisi gibi ruhsuz yani… Oysa aile çocuk için sevgidir ve bunun kreşlerde verilmesi de mümkün değildir. Bu konuda da çaresizdir yani kapitalizm…

 

Batı toplumlarında, kimi Hristiyan mezhepler hariç, evlilik bir aile müessesesi değil cinsellikle sınırlandırılmış bir çıkar ilişkisine dönüştürülmüştür. Hatta evlilik müessesesi de değişime uğramış, ‘birlikte yaşama’ kültürü gelişmiştir. Bunu aşan ilişki biçimleri (erkek erkeğe evlilik gibi) bile kimi ülkelerde sadece sosyal değil, hukuken de kabul görmüştür.

 

Aile de, toplum da devlet de fedakârlık ister. Ama kapitalist felsefede ‘fedakârlık’ diye bir anlayışın karşılığı yoktur. Bu yüzden boşanma batıda ‘çantasını alıp gitmekle’ eş anlamlıdır. Bu ilişki biçiminden daha fazla etkilenen de doğal olarak kadınlar ve varsa çocuklardır. Çünkü kadınlar fiziksel olarak daha zayıf, ruhsal olarak daha hassastır. Çocuklar ise ya annesiz ya babasız ya da her ikisinden mahrum olarak büyümektedirler. Bu durum çocukların topluma entegrasyonunu sorunlu hale getirmektedir.

 

Boşanma sayısının sürekli artması zaman içerisinde toplumsal travmaya dönüşmektedir. Bugün batı bunu fiilen yaşamakta ve geriye döndürmenin çarelerini aramaktadır. Bizim toplumumuzda ise benzer durumların belirginleşmesi kötüye gidişin bir emaresi olarak endişeleri artırmaktadır. “Hiçbir toplum, gelecek nesillerinin niteliğinin azaldığı bir halde, uzun vadede gelişimini devam ettirmeyi; ahlaki, entelektüel, teknolojik ve askeri üstünlüğünü sürdürmeyi hayal dahi edemez.” (tırnak içi alıntıdır)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.