Oligarşinin tunç yasasını işlevsiz bırakmak her kişinin değil er kişinin işidir. Ne midir efendim oligarşinin tunç yasası...
Bir - iki örnek;
-Efendim ne kadar güzel düştünüz, ne kadar güzel ayağa kalktınız öyle... (yağcılık)
-Efendim ne olursunuz bu işi ben yapayım sizin adınıza... (tetikçilik)
-Efendim isabet buyurdunuz, biz hiç akıl edememiştik... (göze girme çabası)
-Efendim lütfen sizin için öl deseniz ölürüm. (güzel günlerde tabii)… (kraldan fazla kralcı)
-Elbette Efendim, hiç bunlara hayır denir mi... İsabet buyurdunuz... (hiç bir şeye hayır diyememe hastalığı)
....
İşte böyle... Oligarkın hiç bir şeyine hayır dememelisiniz. Ne zamana kadar... Elbette menfaat ilişkiniz, ast-üst ilişkiniz devam ettiği sürece... Menfaat ilişkisi bitince sokakta selam vermemeniz, birlikteyken şahit olduklarınızı dedikodu malzemesi yapmanız gayeten doğal...
Elbette oligark da bunu tepe tepe kullanacak... Hatta bir süre sonra kendisi de inanacak böyle olağanüstü özellikleri olduğuna... Öyle ya; onca insan yanılmış olamaz... Sonrasında, 'kerameti kendinden menkul' menkıbeler dinlersiniz, kahramanlıklarına dair... Sürekli kendisinden sonrasının 'tufan' olduğu vurgusu yapar... Onları ne kadar koruduğunu, kendisinin ne kadar da fedakarane çalıştığını ve dürüst olduğunu her cümlesinin gerisinde görebilirsiniz... Bunu da çoğu zaman başkasının ağzından söyler. Sizi öylesine düşünür ki (!) size düşünme fırsatı bile vermez. Sizin yerinize de düşünür zira... Bu kadar fedakârdır (!) işte... Oysa toprağın altı kendisini vazgeçilmez zannedenlerle doludur.
O halde 'er kişi' olmaya talip olup 'hayır' diyebilmelisiniz. Gerçi hayatınız kararır ama değdiğini de hayat size her fırsatta gösterecektir. Muhatabınız sir (efendi); siz de serf (köle) değilsiniz zira... Muhatabınız her kim olursa olsun fark etmez. Yine zira bütün 'insanlar' ‘omurgalı...’ Ama omurgasız canlı da yok değil… Bazı sürüngenler gibi… Hani 'omurgasız 'insansılar' var ya... Oradan aklıma geldi.