Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

BASKIN (SEÇİM)

Şahsen politika ile siyaseti birbirinden ayırıyorum. Evet, siyaset bilimi kitaplarında böyle yazmaz. İki ayrı kavram eş anlamlı olarak kullanılır bu kaynaklarda... Ancak ben şahsen politikanın parti merkezli, siyasetin ise parti angajmanı olmaksızın yapılabileceğini düşünenlerdenim. Politika mı, siyaset mi derseniz tabii ki de siyaset derim... Politikanın sığlığından kurtulmak ve hakikati ifade etmek için... Siyaset toplum yararına olan şeylerin bütününü ifade eder. Bir partinin penceresinden bakmanızı ve birtakım yanlışları savunmanızı gerektirmez. Siyaset adeta bir ikna sanatına dönüştü. Nasıl ikna ettiğinizin de bir önemi yok… Haklı olmanız ise hiç gerekmiyor.   Eğer bir parti angajmanınız yoksa özgürsünüz demektir. Unutulmaması gereken şey; onurun da özgürlüğün de insana dair olduğudur. Etraftan gelen seslere karşı biraz 'sağır' biraz 'kör' olmakta fayda vardır. Politik angajman bunu engelliyor. Başka türlü sağlıklı düşünmeniz biraz güç… Ülke meseleleriyle ilgilenmenin tek yolu da politika değildir ayrıca...   Politika bir uzlaşma mıdır yoksa çatışma mı? Siyaset bilimi teorisinde bu konu da tartışmalıdır. Ancak nihai olarak bir uzlaşma olduğu düşüncesi ağır basar. Doğrusu Türkiye’de pek örneği görülmüş de değildir. Pek nadiren uzlaştıklarında ise; örneğin ‘411 el kaosa kalktı’ denilebiliyor. Neyse ki bu sefer öyle olmadı.   Malum; seçim sathı mailine girdik. Oysa ülke olarak bir hafta öncesine kadar hiç de böyle bir gündemimiz yoktu. Muhalefetin söylemlerine bakarsanız vardı diyebilirsiniz tabii… Ama muhalefet seçimin yapıldığı ertesi gün bunu dillendirmeye başlıyor zaten… Bu yüzden, ara-sıra ‘erken seçim’ çağrıları yapması gündem oluşturmuyor. Ama yine de hodri meydan diyerek seçime hazır olduklarını ortaya koydular. Meclisteki oylamada da evet dediler zira… Zaten öyle olması gerekmiyor mu? Eğer iktidara namzetseniz ki öyle olmalıdır, seçime her an hazırlıklı olmalısınız. Yürütülen muhalefetin sebebi de bu haddi zatında… Siyasi partiler seçim kazanmak istiyorlarsa orduların savaşa hazır olmaları gibi seçime hazır olmaları gerekir. Zira barışta (muhalefette) ter dökmeyen, savaşta (seçimde) kan döker (kaybeder)…   Zaten 2019’da yapılacak üç adet seçime yavaş yavaş da ısınmaya başlamıştı ülke… İçerde de dışarıda da… Zira bir yandan ister-istemez seçim ekonomisi devreye giriyor, bir yandan da seçimi manipüle etme çalışmaları… Daha çok da dış merkezli… En önemlisi de cumhurbaşkanlığı seçimi idi. Zira 2016 Nisanında yapılan referandumda cumhurbaşkanı mecliste milletvekillerinin değil, halkın oyu ile seçilmişse de bu anayasa değişikliği bir takım yetkilerin takip eden seçimden itibaren kullanılabileceği yönünde hükümler içeriyordu. Bu tarih de Kasım 2019…   İktidar partisi sıkı bir çalışma ile kadrolarını yeniledi. Metal yorgunluğu olarak tanımladığı parti kadrolarında köklü değişikliklere gitti. Erken, hatta baskın seçime mi dönüktü bu çalışmalar bilinmez elbette... Parti yetkilileri, dahası cumhurbaşkanı öyle olmadığını söylüyor. Bize de güvenmek düşer ama, diğer bir gerçek de işin bilinmeyen tarafı… Malum devletlerin sırları vardır. Hangi istihbarata binaen bu karar alındı; böyle bir şey var mı yok mu ya da seçimle ilgili mi bize karanlık…   Sanırım benzer bir değişiklik milletvekilleri için de yapılacak. Zira bir önceki seçim; öyle ya da böyle bir başka kadro, bir başka genel başkan ile yapılmıştı. Bir de bürokrasi var elbette… Bürokrasideki sorun pek dikkat çekmiyor. Ama halkın doğrudan muhatap olduğu bürokraside ciddi bir ‘statükolaşma’ söz konusu… Seçim öncesi olmasa bile seçim sonrasında bu alana mutlaka neşter vurulmalıdır.   Malum ülkemiz hem ekonomik hem de siyasi olarak hassas bir ülke… Siyasette istikrar var diyorsak da 24 saat Türkiye’de siyaset için hala uzun bir süre… Ekonomi de öyle aslında… İstikrarsız bir ekonomiden bahsetmiyoruz elbette… Tam tersine yapısal olarak güçlü bir ekonomimiz olduğu söylenebilir. Ancak 2017’de enflasyonun 10’un üzerinde çıkmış olması, döviz ve petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar, geçmişte olduğu gibi kara pazartesileri kara çarşambaları hatırlatmasa da Türkiye üzerinde bir operasyonun da adeta işaret fişeği gibi…   Toplum olarak alışık olmadığımız şeyler değil bunlar. Heyecanı-adrenalini seviyoruz. Farkında olalım ya da olmayalım Türkiye olağanüstülüklerin rutinleştiği bir ülke ve belirsizliklerin bir an önce aşılması-atlatılması, bir kararın verilmesi gerekiyor. Bu anlamda baskın bir seçim olması eleştirilse de bir an önce yapılıp güven tazelenmesi ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bir bütün olarak hayata geçirilmesi ülke lehine olacaktır diye düşünüyorum.
Ekleme Tarihi: 25 Nisan 2018 - Çarşamba
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

BASKIN (SEÇİM)

Şahsen politika ile siyaseti birbirinden ayırıyorum. Evet, siyaset bilimi kitaplarında böyle yazmaz. İki ayrı kavram eş anlamlı olarak kullanılır bu kaynaklarda... Ancak ben şahsen politikanın parti merkezli, siyasetin ise parti angajmanı olmaksızın yapılabileceğini düşünenlerdenim. Politika mı, siyaset mi derseniz tabii ki de siyaset derim... Politikanın sığlığından kurtulmak ve hakikati ifade etmek için... Siyaset toplum yararına olan şeylerin bütününü ifade eder. Bir partinin penceresinden bakmanızı ve birtakım yanlışları savunmanızı gerektirmez. Siyaset adeta bir ikna sanatına dönüştü. Nasıl ikna ettiğinizin de bir önemi yok… Haklı olmanız ise hiç gerekmiyor.

 

Eğer bir parti angajmanınız yoksa özgürsünüz demektir. Unutulmaması gereken şey; onurun da özgürlüğün de insana dair olduğudur. Etraftan gelen seslere karşı biraz 'sağır' biraz 'kör' olmakta fayda vardır. Politik angajman bunu engelliyor. Başka türlü sağlıklı düşünmeniz biraz güç… Ülke meseleleriyle ilgilenmenin tek yolu da politika değildir ayrıca...

 

Politika bir uzlaşma mıdır yoksa çatışma mı? Siyaset bilimi teorisinde bu konu da tartışmalıdır. Ancak nihai olarak bir uzlaşma olduğu düşüncesi ağır basar. Doğrusu Türkiye’de pek örneği görülmüş de değildir. Pek nadiren uzlaştıklarında ise; örneğin ‘411 el kaosa kalktı’ denilebiliyor. Neyse ki bu sefer öyle olmadı.

 

Malum; seçim sathı mailine girdik. Oysa ülke olarak bir hafta öncesine kadar hiç de böyle bir gündemimiz yoktu. Muhalefetin söylemlerine bakarsanız vardı diyebilirsiniz tabii… Ama muhalefet seçimin yapıldığı ertesi gün bunu dillendirmeye başlıyor zaten… Bu yüzden, ara-sıra ‘erken seçim’ çağrıları yapması gündem oluşturmuyor. Ama yine de hodri meydan diyerek seçime hazır olduklarını ortaya koydular. Meclisteki oylamada da evet dediler zira… Zaten öyle olması gerekmiyor mu? Eğer iktidara namzetseniz ki öyle olmalıdır, seçime her an hazırlıklı olmalısınız. Yürütülen muhalefetin sebebi de bu haddi zatında… Siyasi partiler seçim kazanmak istiyorlarsa orduların savaşa hazır olmaları gibi seçime hazır olmaları gerekir. Zira barışta (muhalefette) ter dökmeyen, savaşta (seçimde) kan döker (kaybeder)…

 

Zaten 2019’da yapılacak üç adet seçime yavaş yavaş da ısınmaya başlamıştı ülke… İçerde de dışarıda da… Zira bir yandan ister-istemez seçim ekonomisi devreye giriyor, bir yandan da seçimi manipüle etme çalışmaları… Daha çok da dış merkezli… En önemlisi de cumhurbaşkanlığı seçimi idi. Zira 2016 Nisanında yapılan referandumda cumhurbaşkanı mecliste milletvekillerinin değil, halkın oyu ile seçilmişse de bu anayasa değişikliği bir takım yetkilerin takip eden seçimden itibaren kullanılabileceği yönünde hükümler içeriyordu. Bu tarih de Kasım 2019…

 

İktidar partisi sıkı bir çalışma ile kadrolarını yeniledi. Metal yorgunluğu olarak tanımladığı parti kadrolarında köklü değişikliklere gitti. Erken, hatta baskın seçime mi dönüktü bu çalışmalar bilinmez elbette... Parti yetkilileri, dahası cumhurbaşkanı öyle olmadığını söylüyor. Bize de güvenmek düşer ama, diğer bir gerçek de işin bilinmeyen tarafı… Malum devletlerin sırları vardır. Hangi istihbarata binaen bu karar alındı; böyle bir şey var mı yok mu ya da seçimle ilgili mi bize karanlık…

 

Sanırım benzer bir değişiklik milletvekilleri için de yapılacak. Zira bir önceki seçim; öyle ya da böyle bir başka kadro, bir başka genel başkan ile yapılmıştı. Bir de bürokrasi var elbette… Bürokrasideki sorun pek dikkat çekmiyor. Ama halkın doğrudan muhatap olduğu bürokraside ciddi bir ‘statükolaşma’ söz konusu… Seçim öncesi olmasa bile seçim sonrasında bu alana mutlaka neşter vurulmalıdır.

 

Malum ülkemiz hem ekonomik hem de siyasi olarak hassas bir ülke… Siyasette istikrar var diyorsak da 24 saat Türkiye’de siyaset için hala uzun bir süre… Ekonomi de öyle aslında… İstikrarsız bir ekonomiden bahsetmiyoruz elbette… Tam tersine yapısal olarak güçlü bir ekonomimiz olduğu söylenebilir. Ancak 2017’de enflasyonun 10’un üzerinde çıkmış olması, döviz ve petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar, geçmişte olduğu gibi kara pazartesileri kara çarşambaları hatırlatmasa da Türkiye üzerinde bir operasyonun da adeta işaret fişeği gibi…

 

Toplum olarak alışık olmadığımız şeyler değil bunlar. Heyecanı-adrenalini seviyoruz. Farkında olalım ya da olmayalım Türkiye olağanüstülüklerin rutinleştiği bir ülke ve belirsizliklerin bir an önce aşılması-atlatılması, bir kararın verilmesi gerekiyor. Bu anlamda baskın bir seçim olması eleştirilse de bir an önce yapılıp güven tazelenmesi ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bir bütün olarak hayata geçirilmesi ülke lehine olacaktır diye düşünüyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.