Her nedense ruh dünyamızı önemser göründüğümüz halde, toplum psikolojisini sürekli ihmal ederiz. Oysa insan aslında somut yanıyla değil soyut yanıyla insandır bana göre... Zira bizi diğer canlılardan ayıran kısmımız değil mi bu tarafımız. Ya da ruh ayrıldığında ne önemi kalıyor ki bedenin... Kokmasın diye toprağa gömülüyor. Kabrini ziyaret ettiğimizde bedeninin çoktan toprak olduğunu bile bile gözyaşı döküyoruz duruma göre... Fatiha okuyoruz" ruhuna"... Oysa bizi ne görecek bir gözü ne de duyacak bir kulağı kalmıştır.
Ruhsuz Batı insanı her türlü tatmine rağmen, ruhunun ihtiyaçlarını karşılayamadığı için mutsuz... Dünyada en fazla intiharların yaşandığı ülkeler dünyanın aynı zamanda en müreffeh ülkelerinden İsviçre ve İskandinav (İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya) ülkeleri... Eskiden SSCB ve Doğu Bloku ülkelerinde olurdu yüksek intiharlar... Orada da insanın ruhunu besleyen din, afyon olarak kabul ediliyordu bilirsiniz.
Birey için önemli olan bu şey toplumlar için de böyledir. Batı medeniyeti bireysel olarak ruhunu besleyememişse de toplumsal psikolojiyi çok iyi çözümlemiş. Savaşlarda bile en önemli konu psikolojik taraftır. Psikolojik savaşı kazanmışsanız savaşın % 51'ini kazandınız demektir. Düşünsenize soğuk savaş döneminde uzay yarışında SSCB'nin gerisinde kalan ABD uzaya adam göndermiş ve hatta NeilAmstrong uzayda yürümüş ve "benim için küçük, ama insanlık için büyük adım" demişti... Daha doğrusu ABD öyle anlattı bize... Ama gerçekten de uzaya gidilip gitmediğinden emin değiliz. Ne büyük psikolojik harekat değil mi? Neler kazandırdı ABD'ye... Irak Savaşını düşünün... Ham petrole bulanmış bir "karabatak" üzerinden nasıl da kazanımlar elde etmişti...
Şimdilerde hepimiz korkuyoruz batının gücünden maalesef... Zira uzaydan arabamızın plakasını okuyacak teknolojiye sahip olduğu bilgisini yayıyor, ama o kadar işte... Ne işe yara ki plakamızı okuması… (Artık bizim de var bu arada Göktürk II). Ama gel gör ki psikolojik savaşı kazanıyor işte... İsrail de Altı Gün Savaşında yaymıştı benzer bir senaryoyu, onları yatak odalarına kadar izlediğine dair... Psikolojik harekatı çok iyi anlatan "Başkan'ın Adamları" filmini izlemenizi öneririm acizane...
Biraz da Türkiye'den örnek verelim. Yıldırım Akbulut'u düşünün... Nice fıkralar üretildi adam hakkında... Oysa Irak'ta Saddam’la görüşürken Saddam'ın küstah tehditlerine karşı "Türkiye büyüyor, yakında yeni topraklara ihtiyacımız olabilir" diyerek gerekli cevabı veren de O’ydu... Rahmetli Erbakan'ın Libya'da Kaddafi'nin küstahlıkları karşısında yaşadığı zor durum da yine basın vasıtasıyla manipüle edildi... 28 Şubat sürecindeki dezenformasyonuda yaşı müsait olanlar hatırlar. Ergenekon davasında açıklanan zabıtlardan olayın hiç de o gün kamuoyuna açıklandığı gibi olmadığı görüldü.
Hasılı; medya büyük bir güç olarak bu manipülasyonum bihakkın yerine getiriyor. Seçimlerde de bu süreç sürekli yaşanıyor. Özellikle henüz kurumların yeterince oluşmadığı ve birden fazla değişkenin etkili olduğu ülkelerde, bu güçler basın vasıtasıyla sürekli dezenformasyon üretirler... Neredeyse normal bir seçim hiç yaşanmaz... Örneğin 1990'ların sonunda yaşanan ve Türkiye'yi krize götüren üçlü koalisyon böyle bir havada pompalanmıştı. Hemen seçim öncesi Apo yakalandı ve 28 Şubat sürecinin devamında milliyetçi sol ile milliyetçi sağ birinci ve ikinci parti oldu. Oysa Ecevit diye birşey kalmamıştı gerçekte... Kalmadığını da başbakanken hakkıyla ispatladı doğrusu... Doğal olmayan manipülasyonla ortaya çıkan bu sonuç Türkiye'yi tarihinin en büyük ekonomik krizine sürükledi. Benzer bir sürecin 2007 seçimlerinde de ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Anayasa mahkemesinin akla ziyan gerekçeyle meclis kararını iptali halkın yoğun tepkisine yol açtı ve AK Parti tepki oylarıyla % 34 olan oy oranını % 47'ye yükseltti.
Şaşırtıcı bir şekilde 2011 seçimlerinde olağanüstü bir süreç yaşanmadı. Tam rutine bindi derken Türkiye ani bir şekilde tekrar benzer bir süreç içerisinde buldu kendisini... Önümüzde yine birseçim var. Seçime dönük psikolojik harekat da sürüyor. Ahmet Hakan’a saldırı ile start verildi. Artık sağduyu galip gelir orta bir yol mu bulunur, yoksa tepki oylarıyla AK partinin oyları daha mı yükselir, veya psikolojik harekat başarılı olur da AK Parti hezimet mi yaşar veya seçim sonrasında yeni mitler efsaneler mi doğar ömrümüz olursa göreceğiz. Ama C şıkkı bana hiç mantıklı gelmiyor.