Şöyle bir 20-25 yıl geriye bakarsanız, hayatınızın nereden nereye evrildiğini görmek de güç olmayacaktır. Seksenli yıllarda Özal 'her köye telefon' kampanyası yürütüyordu mesela... Evet, ‘her kişiye bir cep telefonu’ değil, ‘her köye bir telefon…’ Sosyal bilgiler öğretmenimiz de; ‘köylere bile telefon gelecek’ diyerek heyecanla bize anlatıyordu bize… Zira mevcut haliyle Türkiye’nin ‘Avrupa hiç ilerlemese bile 50 yılda ancak Avrupa’nın seviyesine ulaşabileceği’ kabul ediliyordu. Yanlış da sayılmazdı. Çünkü resmi kurumlar dışında telefona pek rastlanmazdı. Bir başka deyişle, zengin olmanın bir emaresi idi telefon sahibi olmak. Bu yüzden, eğer dikkat ettiyseniz, Yeşilçam filmlerinde telefonla konuşma sahnelerine sıklıkla yer verilmiştir.
Cep telefonları doksanlı yıllarda yavaş yavaş hayatımıza girmeye başladığında; firmaların yaptıkları reklamlarla cep telefonun İstanbul’un ne kadar da çok semtinde çektiğini ispatlamaya çalıştıklarını hatırlıyorum. Beşbin dolar olunca da o takoz telefonlar, cep telefonu sahibi olmak bu dönemde de bir zenginlik göstergesi idi. İkibinli yıllardan itibaren tabana doğru yayılmaya başlayan bu teknoloji 2010'lara doğru 'akıllandı' malum... Şimdilerde her birimizin mütemmim cüzü adeta... Zira, biz mi onu yönetiyoruz yoksa o mu bizi yönetiyor bilinmez ama, cep telefonunun olmadığı bir ortam adeta hayatın da olmadığı bir ortama dönüşüveriyor.
Şimdi haklı olarak; 'bunun ne sakıncası var, işte hepimizin hayatını kolaylaştırıyor ve hızlandırıyor' diyebilirsiniz. Her birimiz elbette şehirlerarası yolculuk yapmıştır. Navigasyonu sağladığı kolaylığı düşünebiliyor musunuz… Sizi adresin önüne kadar götürüyor.
Hadiseye buradan bakarsanız bir sorun yok tabii… Madalyonun bir de öbür yüzü var elbette… İşte pandemi sürecindeyiz ve hepimiz Amerikan menşe’li, Rus menşe’li, Çin menşe’li ürünleri çok daha fazla kullanmaya başladık. Kimisi bilgisayar, telefon gibi, bilgisayar gibi 'hard’ kimisi whatsapp, facebook, twitter, telegram, tiktok gibi soft... Ama hiç birisinin kontrolü bizim elimizde değil... Birdenbire hayatımıza giren zoom gibi, Google meet gibi uygulamalar yüzde sekizbin-dokuzbin artan talebi nasıl karşılayabildi acaba...
Baştan başa korumalı gibi sunulan mesajlaşma ve arama programları milyarlarca insan tarafından kullanılıyor ve hiçbir ücret de ödenmiyor da öyle değil mi... Gerçekten de korumalı ve gerçekten de hizmet mi sunuyor size acaba... O bizi adresin önüne hiçbir ek ücret talep etmeden teslim eden navigasyon hizmeti (!) de öyle değil mi… Amerika Tiktok’a hangi sebebe binaen sınırlandırma getirmiş olmalı sizce… Rusya Yandex’i, Telegram’ı geliştirdi. Zira artık hayatımızın vazgeçilmezi olmuş olan bu kurumların işlevi hakkında bir fikri var.
Dostlar!... Bunların hiç birisi şirket filan değil; yeni tip istihbarat örgütü… Geçmişteki işgal ve sömürü politikasının yeni aracı bütün bunlar... Zira sizin hayatınıza, hatta ruhunuza hükmediyor. Hayat bağınızı adeta size sunulan elma şekeri karşılığında düşmana hediye ediyorsunuz. Bir gün hayatınızdan çekip aldığında yapacağınız hiç bir şey kalmayabilir. Konunun acilen devletin güvenlik politikasının bir parçası yapmak lazım. Klasik savunma gücü tek başına çözüm olamaz. İste Sovyetler bu yüzden dağıldı. İşte Ermenistan bu yüzden yenildi.
Doğrusu bu konuda kurumsallaşma adına atılan adımların varlığı memnuniyet verici… Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisinin kurulmuş olması ve faaliyetleri başlı başına önemli… Büyük düşünmenin ve çocuklarımızın geleceğini güvenlik altına almanın dünyanın bir adım önünde olmaktan, en azından boy ölçüşmekten geçtiğini hesap edemezsek, maddemizi de manamızı da, bugünümüzü de geleceğimizi de teknolojiyi yönetenlere kendi elimizle ağzımıza sürülen bir kaşık bal ya da elma şekeri karşılığı teslim etmiş oluruz. Vesselam…