Kripto kelimesi son dönemde sıradan insanın aşina olduğu bir kelime haline gelmiş olup; gerçek öyle olmayan, gizli nitelik taşıyan, niyetini açık etmeyen anlamındadır. Bizde mesela hala uzantıları aramızda olan Osmanlı dönemi Sabetayistleri böyledir. Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı sonrası Ermeni ve Rumların da gerçek kimliklerini gizleyerek topluma karıştıkları bilinmektedir. Kripto Müslümanların (!) deşifre olmuş olanı ise FETÖ’dür. Bir de kripto para var, ama o bambaşka bir tabii...
1980 sonrası darbe sürecinde baskı altına alınan inançlı kesim, o dönemde olan İran devriminden, Afganistan’da Ruslar karşı verilen mücadeleden, daha çok Arap dünyasında kabul görmüş ihvan hareketinden, Pakistan merkezli çeşitli düşünce akımlarından etkilenmişti. Bunda elbette yakın geçmişte oluşturulan güvensizlik ortamının da etkisi vardı. İnsanların önüne konan yeni kutsallar, kadim kutsallarla çatışıyordu çünkü…
Bu etkileşimlerden birisi de "mealciler" diye bilinen bir gruptu. Neredeyse hiçbir eğitimi olmayan kimseler Kur'an'ı eline alır, ondan kendisince hüküm çıkarırdı. Bir süre etkili olan akım daha sonra görünmez oluverdi. Gerçekte ise bir süre beklemeye alındığı farkedildi. Nitekim şimdilerde zemin bulmuş olan ve kerim kitabımız Kur'an'ı tek kaynak kabul eden kesimin temelleri, sessizliğe bürünmüş olduğu bu dönemde atılmış meğer... Adeta; Sovyetlere karşı cihat ruhuyla savaşan Afganlıların önce Taliban, arkasından El-Kaide ve son raddede DAEŞ olarak evrilmesi gibi… Gerçek niyetleri önce daha yumuşak gördükleri sünnet, sonra da Kur’an hakkında şüphe oluşturmak… İşte o baştaki mealcilerin günümüzdeki devamı ve temsilcisi olan bu ekip kısmi başarı da göstermiş gözüküyor.
Hep öyle değil midir zaten… Yeterince derin düşünemeyen ve ruhsal boşlukta olan gençlere farklı fikirler cazip gelir. Terör örgütleri bu yüzden musallat olur gençlere mesela... Eğitim sisteminin getirdiği nokta gençlerimiz bakımından dinsel değerleri hala yaşama indirgemeyi cazip hale getiremiyor maalesef... Müzminlerin iddia ettiği gibi bu durum son 15-20 yılın ürünü de değil, temelleri biraz daha geriye dayanan yukarıdaki ideolojisinin izdüşümü… Son 15-20 yıllık dönemin bu durumu henüz tersine çeviremediğinin de fotoğrafı…
Eğitim zaten uzun dönemli çalışmadır. Kısa vadede istense de bu etki meydana getirilemez. Zira istenen sonucun alınabilmesi için bazen nesillerin değişmesi gerekiyor. Son 15-20 yıldır hiçbir gayretin olmadığı da söylenemez. Ancak ana akım ideoloji ve tabulaştırılan kutsalların (!) etkisinin hala baskın olduğu anlaşılmaktadır.
Bu dönemde gerekli atılımı yapamamış olan da sadece eğitim sistemimiz değildir. Oluşan ortamdan faydalanan saplantılı fikirler zemin bulmuştur. Bunun bir örneği FETÖ ise diğer örneği de devlet nezdinde de maalesef şimdilik zemin ve karşılık bulmuş olan hadis ve sünnet düşmanlığıdır. Bugün 'uydurulmuş din' iddiasıyla ortaya çıkanlar arasında bu iddianın bir sonucu olarak, bilerek ya da bilmeyerek, Allah'ın Rasulüne düşmanlık edenler var. Bazıları iddialarını öylesine ileri götürüyor ki; sanki Peygamber söz ve eylemleriyle Allah'ın dini hakkında ve Allah’a rağmen tasarrufta bulunmuş...
Bunlardan bazıları kendilerinden çok emin bir şekilde 'Lailahe illallah, nokta' bile diyebiliyor. Yani Muhammedür-Rasulullah demiyor; mevzubahis sebebe binaen… Bunlar azınlıkta ama Allah Rasulünü kabul eden diğer bazıları da Peygamberi sadece bir elçi, aracı, yani vazifesinin vahyi getirmekten ibaret olduğu, dinde bir başka rolünün olmadığı inancında... Yani sünnet denen şey onun beşeri tasarrufudur ve o döneme ve o topluma ait olduğundan da bağlayıcı değildir.
Daha beri hallileri ise; sözü Efendimizin söyleyip söylemediğini ortaya koyan rivayet zincirini dikkate almaksızın; rivayeti Kur'an'a arz ediyor. Bunun anlamı; Kur'an'a uygunsa kabul etmek, değilse reddetmek... Makul gibi gözükmesine rağmen, gerçekte reddettiği Allah Rasulünün tasarrufu… Yani peygamber de söylemiş olsa Kur'an'a uygun bulmazsa rivayeti kabul etmiyor. Ama onun peygamberliğini de reddetmiyor.
Ne kadar ileri gittiklerinin bir başka kanıtı da, çok azının da olsa, İblisi haklı bulması... İddianın nerelere sürüklediğini görebiliyor musunuz... Allah secde et diyor, İblis etmiyor, ama haklı... Çünkü şirk işlemiyor (!). Allah emretse bile... Ama kırmızı ışık yanarken polis geç dese orada beklenmemesi gerektiğini bilir. Çünkü trafiği yönetenin polis olduğunu bilir. Cezanın da trafik polisine uymadığında geleceğini... Allah karşısında İblisi haklı görmek, ancak İblis olmakla mümkündür. Bunlar da öyle zaten... Aynen Amerika’dan destek alarak ve Amerika koruması altında dine hizmet ettiğini sanan ahmak FETÖ’cüler gibi...
Kur'an'dan bazı ayetlerin çıkarılması gerektiğini savunacak kadar ileri gidenler de var. İddia sünnette de kalmıyor yani... Düşmanlık İslam’a çünkü… Üzüntümüz onlara değil tabii; onlar organizatör… Üzüntümüz alet olan aramızdan devşirdiklerine… Bugün deşifre olmuş olan FETÖ’de de öyle değil miydi… Nice Müslüman büyük fotoğrafı göremediği için ağa takıldı.
Bir başka iddia; Kur’an’ın lafzının Allah’a ait olmadığı, Peygamberin, kendi anladığını bize aktardığı yönünde idi. Çoktandır işlenen bu konu yakın zamanda kamuoyu ile paylaşılınca, sözcü de kamuoyunca ‘paylanarak’ ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Şimdi fitnesini Almanya’dan devam ettirmek üzere kabul almış gözüküyor (devamı var).