Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

BİR KAÇ GÖZLEM…

Bu gün sizlere kişisel hayatımızı ilgilendiren bazı hususlardaki gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. Önce sabır… Sabır hangi adımı ne zaman atacağınıza karar vermektir. Bir başka deyişle sabırlı şekilde davrandığınızda atacağınız adımı karşı tarafın "tahriki" değil, siz belirlemiş olursunuz. Dolayısıyla sabır bir "sonuç alma" sanatıdır. Sabır insanı "olgunlaştırdığından" zamanı geldiğinde yapacağınız hamle çok daha güçlü olacaktır. Zira siz hadiseleri tetkik edip geniş bir zaman içerisinde değerlendirdiğiniz ve elinizde ileri sürebileceğiniz çok sayıda ve sağlam "done" olması, bütün cephanesini çoktan bitirmiş olan rakibe karşı sizi son derece güçlü kılar. Sabırla "zilleti" de karıştırmak lazım. Bunu ayırt etmenin en pratik yolu, "feraset" sahibi olmaktır. Feraset sahibi olduğunuzda, aynen satranç oyununda olduğu gibi olayın bir kaç hamle sonrasını görebilirsiniz. Sizi kimlerin hangi tuzağa çekmek istediğini anlayabilirsiniz. Hamle başarılı olduğunda inisiyatif sizden gidecek zaten... Kapandaki fare ne yapabilir ki... Sabır ve feraset soyut bir kavram olduğundan isteseniz de beş duyu ile bunları açıklayamazsınız. Bilimsel bir izahı da yoktur. Zira bilim görebildiğiniz ve hissedebildiğiniz şeyler "reel" kabul eder. Kur’an İslamcıları! Neden Kur’an’a da karşı çıkmıyorsunuz... Bu bir çelişki değil midir? Nitekim Kur’an’ı Kerim de sizin kabul etmediğiniz hadisi-i şerifler ve sünnet de aynı kanaldan gelmiştir. Yani hepsi bize "haber" olarak gelmiştir. Kimisi mütevatir haber, kimisi de sahih kaynaklardan gelmiştir. Zayıf olanları da vardır. Ona da zayıf muamelesi yaparsınız olur biter... Her ikisi de sonradan yazılmıştır. Yani K. Kerim de Hadisler de Peygamber Efendimizden sonra yazılmıştır. Sadece yazılış zamanları farklıdır. Önemli olan Peygamber'in (SAV) ne dediği değil midir? Sahih kaynaktan geliyorsa veya tevatür yoluyla gelmişse yeterli olmaz mı? Kafana yatmıyor olması ne anlam ifade eder... Rasulullah Efendimiz- (siz şimdi buna da şirk dersiniz) yeni bir haber getirdiğinde ve sahabe efendilerimiz bunu anlayamadığında O’na sormuyorlar mıydı? Okuduğunuzu iddia ettiğiniz Kur’an size Peygamber’e itaati de emretmiyor mu? Bu sadece o dönemdeki Müslümanlar için mi söylenmişti... Bu iddia dinin evrenselliğine, yani hükümlerinin kıyamete kadar geçerli olduğu gerçeğine aykırı değil midir? Kur'an'da geçen "peygambere itaat" sizin için ne ifade ediyor? Aynı kaynaktan gelen iki haberden birine inanıp diğerine inanmamak ne demek oluyor... Bu tamamlanmış olan dine bir şey eklemek ya da ondan bir şey çıkartmak anlamına gelmez mi? Bir de sünneti ve Hadis-i şerifleri reddederek, kendinizi Efendimizin yerine koymuyor musunuz? Yani sen yorumlama ben yorumlayacağım demekten ne farkı vardır. Kur'an'a arz etmeye gelince Efendimizden geldikten sonra, Kur’an’a uygun olup olmadığına sen mi karar vereceksin. Bu Rasulullah’a Kur’an’ın mesajını sen bilmiyorsun ben biliyorum demek değil midir? Gelin yol yakınken hala hayattayken imani bir konu olan bu yanlıştan dönün... İslam Dini Semavi Din Değildir, Gökle ilgili anlamına gelen kelime Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam için kullanılır. Ama son derece yanlıştır. Zira ne İslam gökten inmiştir, ne Allah (haşa) göktedir ve ne de İslam gök tanrı dinidir. İnsanların en temel ihtiyaçları "fizyolojik" yani bedenimizin yeme-içme, uyuma, dinlenme gibi ihtiyaçları... Bu temel ihtiyaçları karşılamadan insanlardan toplumsal ve siyasi sorunlarla ilgilenmesi beklenemez. Ülkemizde milyonlarca insan bu kategoride yer almaktadır. Zira özel sektörde çalışanların belki de yüzde 99'u, temel fizyolojik ihtiyaçları o da "asgari" düzeyde karşılayan ücretliler, kırsal kesimde tarımla uğraşan ve ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 25'ini oluşturan çiftçiler ile elbette şehirlerde kendi işlerinde çalışan ve kıt-kanaat geçinen yığınlar bu milyonları oluşturmaktadır. İbadet nedir... Namaz-oruç gibi şeyler mi... Yoksa hayatımızın tümü mü? Mesela çolun-çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak da bir ibadet değil midir? Ya uyumak yemek yemek-su içmek... Allah "ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım" derken kastedilen bu olmasın... Kişisel hayatımızı laikleştirmenin bir gereği yok... Birileri cinleri gördüğü ama bizim göremediğimize göre demek ki evrende var olanlar bizim görebildiklerimizden daha fazla. Maddenin başka boyutu da var yani... Diğer bir deyimle gözümüze görebildiğimiz ve hissedebildiğimiz boyutun dışında da maddenin başka boyutları var... Göremediğiniz atomun varlığına inandığımıza göre buna da inanmalıyız ve her ikisini de görmek için çaba göstermeliyiz Nakıs İnsanlardan Kamil İşler Çıkmaz" "Kemâlât, kem aletle olmaz" "Nefsini (kendini) bilen Rabbini bilir.” Ne kadar güzel sözler değil mi? Ama hayatımızdan çıkalı çok oldu. Ne manaya geldiğini bile bilmiyoruz. Etrafımız nakıs, kendisini bilmeyen tanımayan kem insanlarla dolu. Ama endişelenmeyin; kâmil, nefsini bilen ve ehil insanlar da var, talip olana... Keşf Yoluyla Öğrenme Nedir Bilir Misiniz? Eğitim Sistemimiz böyle bir şey öğretiyor mu? Duyduk mu, merak ettik mi... Beş duyu ile anlaşılabilir mi... Bilimsel mi... Hepsine hayır dediğinizi duyar gibiyim... Ama böyle bir şey var. Mü'minin ferasetinden sakınınız; zira o Allah Teâlâ'nın nuru ile bakar... Efendimizin öğrettiği "feraset" hayatımızın neresinde... Yoksa mü’min olarak feraset sahibi değil miyiz? O halde mü'minlikte eksiğimiz nedir... Bilimi ilahlaştıranlar! Bunun da bilimsel bir izahı yok... Yoksa sorun sizde olabilir mi... Biraz tefekkür lütfen... Feraset bir adım daha ötededir. Kalp gözüyle görmeyi veya beyinle görmeyi anlatır. Somutlaştıramazsınız. Allah'a yakınlığınız düzeyinde anlamlıdır. Size olayın hemen bir sonraki adımını değil, bütün sonuçlarını görmenizi sağlar. Zannediyorum en önemlisi ve garantisi de bu...   Akla tapmak diye bir şey vardır... İslam’ı sadece akıl dini olarak nitelendirenler! Allah'a mı "ibadet" ediyorsunuz yoksa aklınıza mı "tapıyorsunuz..." Böyle bir gündeminiz oldu mu hiç.. Eğer değişim ihtiyacını fark etmişseniz, bunu kendi elinizle yürütmelisiniz. Aksi halde önce dış güçlerin oyuncağı olursunuz, arkasından koltuğunuz altınızdan çekilir de öylesine ortada kala kalırsınız. (devam edecek…)  
Ekleme Tarihi: 14 Mart 2016 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

BİR KAÇ GÖZLEM…

Bu gün sizlere kişisel hayatımızı ilgilendiren bazı hususlardaki gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. Önce sabır… Sabır hangi adımı ne zaman atacağınıza karar vermektir. Bir başka deyişle sabırlı şekilde davrandığınızda atacağınız adımı karşı tarafın "tahriki" değil, siz belirlemiş olursunuz. Dolayısıyla sabır bir "sonuç alma" sanatıdır.

Sabır insanı "olgunlaştırdığından" zamanı geldiğinde yapacağınız hamle çok daha güçlü olacaktır. Zira siz hadiseleri tetkik edip geniş bir zaman içerisinde değerlendirdiğiniz ve elinizde ileri sürebileceğiniz çok sayıda ve sağlam "done" olması, bütün cephanesini çoktan bitirmiş olan rakibe karşı sizi son derece güçlü kılar.

Sabırla "zilleti" de karıştırmak lazım. Bunu ayırt etmenin en pratik yolu, "feraset" sahibi olmaktır. Feraset sahibi olduğunuzda, aynen satranç oyununda olduğu gibi olayın bir kaç hamle sonrasını görebilirsiniz. Sizi kimlerin hangi tuzağa çekmek istediğini anlayabilirsiniz. Hamle başarılı olduğunda inisiyatif sizden gidecek zaten... Kapandaki fare ne yapabilir ki...

Sabır ve feraset soyut bir kavram olduğundan isteseniz de beş duyu ile bunları açıklayamazsınız. Bilimsel bir izahı da yoktur. Zira bilim görebildiğiniz ve hissedebildiğiniz şeyler "reel" kabul eder.

Kur’an İslamcıları! Neden Kur’an’a da karşı çıkmıyorsunuz... Bu bir çelişki değil midir? Nitekim Kur’an’ı Kerim de sizin kabul etmediğiniz hadisi-i şerifler ve sünnet de aynı kanaldan gelmiştir. Yani hepsi bize "haber" olarak gelmiştir. Kimisi mütevatir haber, kimisi de sahih kaynaklardan gelmiştir. Zayıf olanları da vardır. Ona da zayıf muamelesi yaparsınız olur biter...

Her ikisi de sonradan yazılmıştır. Yani K. Kerim de Hadisler de Peygamber Efendimizden sonra yazılmıştır. Sadece yazılış zamanları farklıdır. Önemli olan Peygamber'in (SAV) ne dediği değil midir? Sahih kaynaktan geliyorsa veya tevatür yoluyla gelmişse yeterli olmaz mı? Kafana yatmıyor olması ne anlam ifade eder... Rasulullah Efendimiz- (siz şimdi buna da şirk dersiniz) yeni bir haber getirdiğinde ve sahabe efendilerimiz bunu anlayamadığında O’na sormuyorlar mıydı?

Okuduğunuzu iddia ettiğiniz Kur’an size Peygamber’e itaati de emretmiyor mu? Bu sadece o dönemdeki Müslümanlar için mi söylenmişti... Bu iddia dinin evrenselliğine, yani hükümlerinin kıyamete kadar geçerli olduğu gerçeğine aykırı değil midir? Kur'an'da geçen "peygambere itaat" sizin için ne ifade ediyor?

Aynı kaynaktan gelen iki haberden birine inanıp diğerine inanmamak ne demek oluyor... Bu tamamlanmış olan dine bir şey eklemek ya da ondan bir şey çıkartmak anlamına gelmez mi?

Bir de sünneti ve Hadis-i şerifleri reddederek, kendinizi Efendimizin yerine koymuyor musunuz? Yani sen yorumlama ben yorumlayacağım demekten ne farkı vardır. Kur'an'a arz etmeye gelince Efendimizden geldikten sonra, Kur’an’a uygun olup olmadığına sen mi karar vereceksin. Bu Rasulullah’a Kur’an’ın mesajını sen bilmiyorsun ben biliyorum demek değil midir? Gelin yol yakınken hala hayattayken imani bir konu olan bu yanlıştan dönün...

İslam Dini Semavi Din Değildir, Gökle ilgili anlamına gelen kelime Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam için kullanılır. Ama son derece yanlıştır. Zira ne İslam gökten inmiştir, ne Allah (haşa) göktedir ve ne de İslam gök tanrı dinidir.

İnsanların en temel ihtiyaçları "fizyolojik" yani bedenimizin yeme-içme, uyuma, dinlenme gibi ihtiyaçları... Bu temel ihtiyaçları karşılamadan insanlardan toplumsal ve siyasi sorunlarla ilgilenmesi beklenemez. Ülkemizde milyonlarca insan bu kategoride yer almaktadır. Zira özel sektörde çalışanların belki de yüzde 99'u, temel fizyolojik ihtiyaçları o da "asgari" düzeyde karşılayan ücretliler, kırsal kesimde tarımla uğraşan ve ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 25'ini oluşturan çiftçiler ile elbette şehirlerde kendi işlerinde çalışan ve kıt-kanaat geçinen yığınlar bu milyonları oluşturmaktadır.

İbadet nedir... Namaz-oruç gibi şeyler mi... Yoksa hayatımızın tümü mü? Mesela çolun-çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak da bir ibadet değil midir? Ya uyumak yemek yemek-su içmek... Allah "ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım" derken kastedilen bu olmasın... Kişisel hayatımızı laikleştirmenin bir gereği yok...

Birileri cinleri gördüğü ama bizim göremediğimize göre demek ki evrende var olanlar bizim görebildiklerimizden daha fazla. Maddenin başka boyutu da var yani... Diğer bir deyimle gözümüze görebildiğimiz ve hissedebildiğimiz boyutun dışında da maddenin başka boyutları var... Göremediğiniz atomun varlığına inandığımıza göre buna da inanmalıyız ve her ikisini de görmek için çaba göstermeliyiz

Nakıs İnsanlardan Kamil İşler Çıkmaz" "Kemâlât, kem aletle olmaz" "Nefsini (kendini) bilen Rabbini bilir.” Ne kadar güzel sözler değil mi? Ama hayatımızdan çıkalı çok oldu. Ne manaya geldiğini bile bilmiyoruz. Etrafımız nakıs, kendisini bilmeyen tanımayan kem insanlarla dolu. Ama endişelenmeyin; kâmil, nefsini bilen ve ehil insanlar da var, talip olana...

Keşf Yoluyla Öğrenme Nedir Bilir Misiniz? Eğitim Sistemimiz böyle bir şey öğretiyor mu? Duyduk mu, merak ettik mi... Beş duyu ile anlaşılabilir mi... Bilimsel mi... Hepsine hayır dediğinizi duyar gibiyim... Ama böyle bir şey var.

Mü'minin ferasetinden sakınınız; zira o Allah Teâlâ'nın nuru ile bakar... Efendimizin öğrettiği "feraset" hayatımızın neresinde... Yoksa mü’min olarak feraset sahibi değil miyiz? O halde mü'minlikte eksiğimiz nedir... Bilimi ilahlaştıranlar! Bunun da bilimsel bir izahı yok... Yoksa sorun sizde olabilir mi... Biraz tefekkür lütfen...

Feraset bir adım daha ötededir. Kalp gözüyle görmeyi veya beyinle görmeyi anlatır. Somutlaştıramazsınız. Allah'a yakınlığınız düzeyinde anlamlıdır. Size olayın hemen bir sonraki adımını değil, bütün sonuçlarını görmenizi sağlar. Zannediyorum en önemlisi ve garantisi de bu...

 

Akla tapmak diye bir şey vardır... İslam’ı sadece akıl dini olarak nitelendirenler! Allah'a mı "ibadet" ediyorsunuz yoksa aklınıza mı "tapıyorsunuz..." Böyle bir gündeminiz oldu mu hiç.. Eğer değişim ihtiyacını fark etmişseniz, bunu kendi elinizle yürütmelisiniz. Aksi halde önce dış güçlerin oyuncağı olursunuz, arkasından koltuğunuz altınızdan çekilir de öylesine ortada kala kalırsınız.

(devam edecek…)

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.