Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

YAMAN ÇELİŞKİ

Bakın nasıl bir çelişki keşfettim: Hani derler ya; din kuralları değişmez-tartışılmazdır, dogmatiktir diye... Öncelikle bu bilginin yanlış olduğunu söyleyelim. Zira temel bazı kurallar hariç, içtihat müessesesiyle sürekli güncellenebilir. Ama esas bunu iddia edenlerin tabulaştırdığı kavramlar var; hukuk devleti, demokrasi, insan hakları, piyasa ekonomisi, idam yasağı, suç ve cezanın şahsiliği ve geriye yürümezliği, masumiyet karinesi, egemenlik, temel hak ve özgürlükler, hakimlik teminatı, yargı bağımsızlığı, laiklik... Bunlar bir çırpıda aklımıza gelenler... Dahası da var.   Bunlar bugün söz konusu güçlerin tabuları-putlarıdır. Yerine başka şey ikame etmek diye bir seçenek de yoktur. Bunlar ön kabul, hatta önyargıdır. Tartışılamaz, tartışılması gündeme dahi getirilemez. Bir başka deyişle doğru olup-olmadığı tartışma dışıdır. Mesela demokrasi böyledir. Alternatiflerle hiç bir şekilde kıyaslanamaz. Var olan tartışma bu müesseselerin etkin bir şekilde uygulanıp uygulanmadığına ve daha da geliştirilmesine dairdir. Tartışma kendi içerisindedir yani… Hatta bu değerler (çağdaş batı değerleri) öyle kutsanır ki, bunları yaymak Avrupa Birliği, Amerika gibi kurum ve ülkelerin misyonudur. Mesela Avrupa Birliği'nin üyelik kriterleri (Kopenhag Kriterleri) esasen bu değerlere dayanır. Üye olmak isteyen devletler de sürekli bu kriterlere ne kadar uygun olduğunu ispat çabası içerisindedir. Türkiye böyledir mesela… Onlar da ilerleme raporları vasıtasıyla size not verirler. Bu ülkelerin temel metinleri, anayasaları bu esaslara göre şekillenmiştir. Bunları yaymak misyon olduğu gibi, bunlara karşı çıkmak çok ağır bir suçtur. Hem birey düzeyinde, hem de devlet düzeyinde... Yaşam tarzına müdahaleye en ağır tepki neyse o tepkiyi verir. Hem de hep birlikte…   Geliştirilen bu müesseseler kendi sınırlarını çoktan aşmıştır. Uluslararası düzeyde bunlara uyulmaması büyük suçtur. Bu değerler insanlığı öylesine çepeçevre sarmıştır ki; uluslar üstü kurumlar vasıtasıyla tereddüt gösteren ülkeler cendereye alınmıştır. Bugün en fazla ortada gözüken iki ülke İran ve Kuzey Kore’dir. Nefes almasına dahi izin verilmemektedir. Venezüella da öyledir biraz... Arka bahçesini güvenlikli görmek isteyen Amerika bu ülkede kendisine rağmen bir yönetime asla izin vermek istememektedir. Bir eli sürekli üzerindedir. Bir miktar Rusya ve Çin için de böyledir ama, bu devletlerin devasa gücü karşısında şimdilik ileri adım atmayı çıkarlarına uygun bulmamaktadır. Türkiye ile ilgili politikalar da benzerdir. Hiçbir şekilde kaybetmeyi göze alamadığından sadece sıkıştırma politikaları ile Türkiye’yi dize getirmeye çalışmaktadır. PKK’ya destek olarak ya da DAEŞ tehdidi ile… Elbette FETÖ ile…   Diğer ülkeler bu kurallara uydukları nisbette makbuldürler... Hatta uymayanlar ambargolara, kınamalara, daha da ilerisi savaş ve işgallere muhatap olur. Bugün Amerika olsun, Avrupa Birliği olsun, kendisine rakip olabilecek hiç bir gücün palazlanmasına izin vermemektedir. Bunun için hiç bir tedbiri almaktan çekinmemektedir. Bir de elbette karşısında el pençe duran diktatörlükler vardır. Gerçekte demokrasiyi istemediğinin de bir göstergesidir bu ülkelerle ilişkisi… Bir anlamda; bölgedeki silahlı gücü, üs bölgeleridir buralar… Hangi ülkeleri kasdettiğimi biliyorsunuz siz…   Demokrasi, laiklik, özgürlük gibi kendisine ait değerleri insanlığın değeri gibi göstererek bunları yayma noktasında bir görev üslenmişken ki bu da sahtedir, Irak gibi kimi yerlere de bunları silah zoruyla götürmektedir. Yani rejim ihraç etmektedir ama kimsenin rejim ihracına izin vermemektedir. Üstelik de basın gücü ve ekonomik potansiyeli ile gideceği ülke halklarını çoktan buna razı etmiş, satın almıştır. Tek bir doğru vardır onlara göre; o da batı değerleridir. Şimdi bu çoğulculuk mudur... Ya da diktatörlükten neyi eksik bunun... Kölelerin en büyük kusuru köleliği içselleştirmeleri yani hallerinden memnun olmalarıdır. Tanımladığı ve diktatör olarak nitelendirdiği yönetimleri de kendi yaşam sitilini dayatmakla, seçimle gelse bile, diktatör olarak suçlamaktadır. Tek fark şu ki; diğer diktatörler Batı diktatörlüğüne göre daha güçsüzdür o kadar...   Şimdi gelelim çelişkiye... Tartışılmaz şeyler var mıymış yok muymuş? Varsa, yukarıdaki kavramlar neden tartışılmıyor, yoksa eğer, sizin yaşam algınızdan farklı kültür ve medeniyetlere neden dünyayı dar ediyorsunuz. Bu söz de size; eğer köleliği içselleştirmişseniz bu soruların sizin için bir kıymeti harbiyesi yok elbette… Yani köleler kadar bile onurlu değilsiniz demektir. İnsana dair olanından bahsediyorum. Onurdan…
Ekleme Tarihi: 23 Temmuz 2018 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

YAMAN ÇELİŞKİ

Bakın nasıl bir çelişki keşfettim: Hani derler ya; din kuralları değişmez-tartışılmazdır, dogmatiktir diye... Öncelikle bu bilginin yanlış olduğunu söyleyelim. Zira temel bazı kurallar hariç, içtihat müessesesiyle sürekli güncellenebilir. Ama esas bunu iddia edenlerin tabulaştırdığı kavramlar var; hukuk devleti, demokrasi, insan hakları, piyasa ekonomisi, idam yasağı, suç ve cezanın şahsiliği ve geriye yürümezliği, masumiyet karinesi, egemenlik, temel hak ve özgürlükler, hakimlik teminatı, yargı bağımsızlığı, laiklik... Bunlar bir çırpıda aklımıza gelenler... Dahası da var.

 

Bunlar bugün söz konusu güçlerin tabuları-putlarıdır. Yerine başka şey ikame etmek diye bir seçenek de yoktur. Bunlar ön kabul, hatta önyargıdır. Tartışılamaz, tartışılması gündeme dahi getirilemez. Bir başka deyişle doğru olup-olmadığı tartışma dışıdır. Mesela demokrasi böyledir. Alternatiflerle hiç bir şekilde kıyaslanamaz. Var olan tartışma bu müesseselerin etkin bir şekilde uygulanıp uygulanmadığına ve daha da geliştirilmesine dairdir. Tartışma kendi içerisindedir yani… Hatta bu değerler (çağdaş batı değerleri) öyle kutsanır ki, bunları yaymak Avrupa Birliği, Amerika gibi kurum ve ülkelerin misyonudur. Mesela Avrupa Birliği'nin üyelik kriterleri (Kopenhag Kriterleri) esasen bu değerlere dayanır. Üye olmak isteyen devletler de sürekli bu kriterlere ne kadar uygun olduğunu ispat çabası içerisindedir. Türkiye böyledir mesela… Onlar da ilerleme raporları vasıtasıyla size not verirler. Bu ülkelerin temel metinleri, anayasaları bu esaslara göre şekillenmiştir. Bunları yaymak misyon olduğu gibi, bunlara karşı çıkmak çok ağır bir suçtur. Hem birey düzeyinde, hem de devlet düzeyinde... Yaşam tarzına müdahaleye en ağır tepki neyse o tepkiyi verir. Hem de hep birlikte…

 

Geliştirilen bu müesseseler kendi sınırlarını çoktan aşmıştır. Uluslararası düzeyde bunlara uyulmaması büyük suçtur. Bu değerler insanlığı öylesine çepeçevre sarmıştır ki; uluslar üstü kurumlar vasıtasıyla tereddüt gösteren ülkeler cendereye alınmıştır. Bugün en fazla ortada gözüken iki ülke İran ve Kuzey Kore’dir. Nefes almasına dahi izin verilmemektedir. Venezüella da öyledir biraz... Arka bahçesini güvenlikli görmek isteyen Amerika bu ülkede kendisine rağmen bir yönetime asla izin vermek istememektedir. Bir eli sürekli üzerindedir. Bir miktar Rusya ve Çin için de böyledir ama, bu devletlerin devasa gücü karşısında şimdilik ileri adım atmayı çıkarlarına uygun bulmamaktadır. Türkiye ile ilgili politikalar da benzerdir. Hiçbir şekilde kaybetmeyi göze alamadığından sadece sıkıştırma politikaları ile Türkiye’yi dize getirmeye çalışmaktadır. PKK’ya destek olarak ya da DAEŞ tehdidi ile… Elbette FETÖ ile…

 

Diğer ülkeler bu kurallara uydukları nisbette makbuldürler... Hatta uymayanlar ambargolara, kınamalara, daha da ilerisi savaş ve işgallere muhatap olur. Bugün Amerika olsun, Avrupa Birliği olsun, kendisine rakip olabilecek hiç bir gücün palazlanmasına izin vermemektedir. Bunun için hiç bir tedbiri almaktan çekinmemektedir. Bir de elbette karşısında el pençe duran diktatörlükler vardır. Gerçekte demokrasiyi istemediğinin de bir göstergesidir bu ülkelerle ilişkisi… Bir anlamda; bölgedeki silahlı gücü, üs bölgeleridir buralar… Hangi ülkeleri kasdettiğimi biliyorsunuz siz…

 

Demokrasi, laiklik, özgürlük gibi kendisine ait değerleri insanlığın değeri gibi göstererek bunları yayma noktasında bir görev üslenmişken ki bu da sahtedir, Irak gibi kimi yerlere de bunları silah zoruyla götürmektedir. Yani rejim ihraç etmektedir ama kimsenin rejim ihracına izin vermemektedir. Üstelik de basın gücü ve ekonomik potansiyeli ile gideceği ülke halklarını çoktan buna razı etmiş, satın almıştır. Tek bir doğru vardır onlara göre; o da batı değerleridir. Şimdi bu çoğulculuk mudur... Ya da diktatörlükten neyi eksik bunun... Kölelerin en büyük kusuru köleliği içselleştirmeleri yani hallerinden memnun olmalarıdır. Tanımladığı ve diktatör olarak nitelendirdiği yönetimleri de kendi yaşam sitilini dayatmakla, seçimle gelse bile, diktatör olarak suçlamaktadır. Tek fark şu ki; diğer diktatörler Batı diktatörlüğüne göre daha güçsüzdür o kadar...

 

Şimdi gelelim çelişkiye... Tartışılmaz şeyler var mıymış yok muymuş? Varsa, yukarıdaki kavramlar neden tartışılmıyor, yoksa eğer, sizin yaşam algınızdan farklı kültür ve medeniyetlere neden dünyayı dar ediyorsunuz. Bu söz de size; eğer köleliği içselleştirmişseniz bu soruların sizin için bir kıymeti harbiyesi yok elbette… Yani köleler kadar bile onurlu değilsiniz demektir. İnsana dair olanından bahsediyorum. Onurdan…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.