Doğrusu satranç oynamayı bilmem ama satrancın birkaç adım sonrasını hesap ederek yapılan hamlelerle kazanılan bir oyun olduğunu biliyorum. Kim daha stratejik hamle yaparsa o ‘şah mat’ diyebiliyor ve oyunu kazanıyor. Bu hamleleri yapabilmek için de, rakibin yapabileceği bütün hamleleri öngörebilmek gerekiyor. Herhangi bir açık bıraktığınızda ise ‘şah’ karşı taraf, ‘mat’ da siz oluyorsunuz.
İç siyasette de dış siyasette de böyle yürür ilişkiler… Hangi adımı atacağınız konusunda emin değilseniz, başkasının oyuncağı olursunuz. Eğer bir kişi ya da devlet-uluslararası örgüt her neyse artık, size bir hedef gösteriyorsa; o hedef size değil, ona ait bir hedeftir. FETÖ’yü düşünsenize… Kendilerine, ‘eğer şöyle şöyle yaparsanız, sizin önünüzü açar amaçlarınızı gerçekleştirmenize yardımcı oluruz, sizi de iktidar yaparız…’ teklifi ne kadar cazip değil mi… Veya DAEŞ’in ilk türe(til)diği zamanı düşünün… ‘Sovyetlere karşı cihad…’ Ne kadar da kutsal…
Şimdilerde Türkiye’de bir tartışmadır almış başını gidiyor. İçe kapandık gene… Hatırlar mısınız; 2013 gezi olayları esnasında biz bir kez daha ‘içe’ dönmüşken Mısır’da darbe olmuştu… Şimdilerde İsrail başta olmak üzere, Rum yönetimi ve Yunanistan’la birlikte Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı iş tutuyor. Oysa Mısır ne kadar güçlü bir ortaktı Türkiye ve İslam dünyası için... ‘Gezi’ görünüşte başarılı olamadı… Bir de ‘sonuca’ bakın siz… 15 Temmuz’da öyle değil mi… Ne kadar çok kavram bağlamından koparıldı ve kirletildi.
Libya'da, Sudan'da, Cezayir'de küresel güçlerin eliyle çok önemli gelişmeler oluyor. Küresel güçler; Suudi Arabistan, Mısır, BAE gibi ajanlarını (adamlarını) da kullanarak bu üç ülkenin kaderi ile oynuyor. Sudan’ın Türkiye ile olan ilişkilerini biliyorsunuz. Stratejik Sevakin adasının Türkiye’ye tahsisi ve Türkiye’nin bu ülke ile yaptığı tarımsal işbirliği anlaşması… Türkiye mevcut yönetimi, mevcut yönetim de Türkiye’yi destekliyor. Libya’da da öyle…
Önce etrafınızdaki çemberi daraltıyorlar. Sonra da uygun gördükleri diğer adımları atıyorlar. Amerika uzun yıllar Venezüella’nın dengesini bozdu ve sonunda uygun ortamı bulunca hangi stratejik adımı attığını biliyorsunuz. Ülke şimdi fiilen ikiye bölünmüş olarak iç savaşın eşiğinde…
İşin özüne bakarsak bunlar da detay… Malum olduğu üzere dünyada kendisini ‘Yahudi’ olarak tanımlayan 15-20 milyon insan yaşıyor. Bu insanların inançlarının temelinde ‘üstün ırk’ olma iddiası var. 15-20 milyonluk bir güç kendisinden tam yüz kat daha büyük olan İslam dünyası ile baş edemeyeceğine göre; bu inancı hayata geçirmenin başka yolları olmalı… Nitekim geçmişte denenmiş ancak başarılı olamamış yöntemler nedeniyle büyük sürgün ve kıyımlarla da karşı karşıya kalarak çok uzun (birkaç bin sene) bir fetret dönemi geçirmişlerdir. Aradan geçen onca seneye rağmen bu amaç nesilden nesile aktarılmış ve 1948’de hayata geçmiş… İsrail aslında Yahudi egemenliğinin görüne kısmı… Koskoca ABD’de hiçbir başkan onları neden göz ardı edemez sizce…
Peki, İsrail ulaşılması gereken bir hedefti de ulaşıldı ve dolayısıyla da ‘meşru’ bir devlet varlığını devam ettirmeye mi çalışıyor gerçekte… Mevcut İsrail ‘Büyük İsrail’ için aysbergin sadece gözüken kısmı… Hani iki mavi çizgi vardır ya İsrail bayrağında… Ortasında da ‘davut yıldızı…’ Birisi ‘Nil’i, bir diğeri ‘Fırat’ı temsil eder. Davut yıldızı da sahip oldukları dini… Ne demek istediğimi az-çok etrafını gözetleyen herkes anlayabilir.
Dikkat ederseniz İsrail için etrafındaki tehditler tek tek kalkıyor ortadan… Irak, Suriye, Mısır, S. Arabistan… Ya yok ediliyor, ya da ‘şimdilik’ kaydıyla yukarıda ABD’nin FETÖ ve DAEŞ’le birlikte hareket ettiği gibi Türkiye, İran gibi ortak düşmanlara karşı ittifak oluşturuluyor.
Yaşananların tesadüf olduğunu mu sanıyorsunuz. Küçük siyasi hesaplar peşinde koşuşturan gafiller kime ve neye hizmet ettiklerinin farkında bile değil… Bu gafiller de hala patates soğan derdinde... Kin onları öylesine kör etmiş ki; adeta katillerine âşık olmuşlar. Bir İsrail-ABD ortak organizasyonu olan 28 Şubat post modern darbecileri için; ‘28 Şubat’ı destekleyenlerin bile bize destek vermesi icap eder’ diyen gafil değilse haindir.
Bakın bir yandan başladı açıklamalar... Yok efendim seçim sonuçları tanınmalıymış da, yok efendim, muhalifler serbest bırakılmalıymış... Sonun da başlangıcıymış... ‘Vaat edilmiş topraklardan’ bile bahseden oldu. PKK terörünü basit bir özgürlük mücadelesi olduğunu mu zannediyorsunuz. Yukarıda bahsettiğimiz büyük planın Türkiye’ye dair ayağından başka bir şey değil… ‘Fatih bile gelse alamaz benden İstanbul’u’ demekle, gezi sürecinde dillendirilen ‘zulüm 1453’te başladı’ demek arasında nasıl bir ilişki var sizce…
Şah-mat oyunun bitmesi demektir. Amerikan filmlerinde vardır ya; kapana sıkıştırdığı rakibine; ‘oyun bitti’ (game over) der muhatap… (George W. Bush’un Irak’a savaş açtığında Saddam Hüseyin için söylediğini hatırlıyorum bu sözü…) Bir sefer daha tekrarlıyorum; düşmana bu fırsatı verecek herhangi bir hususa ‘küçük politik hesaplarla’ fırsat vermek gafillik değilse hainliktir.